Bir kadına duyulan aşk, bir erkeği çeşitli çılgınlıklara götürebilir - bazen sevimli ve zararsız ve bazen tamamen canavarca. Örneğin Edward Leedskalnin, sevgilisi için güzel bir Mercan Kalesi yaratırken, çağdaşı Karl Tanzler'in çılgın tutkusu korkunç ve belirsiz bir eylemde çıkış yolunu buldu. İkincisi bu makalede tartışılacaktır.
Kont Karl von Kosel olarak da bilinen Alman göçmen Karl Tanzler, 1926'da ailesiyle birlikte Florida, Zephyrhills'e geldi. Ancak kısa süre sonra karısını ve çocuklarını Amerikan Deniz Hastanesi'nde radyolog olarak Key West'te çalışmak üzere terk etti.
Orada kendisinden 32 yaş küçük olan Maria Elena Milagro de Hoyos adında güzel bir genç kızla tanıştı. Helene tüberküloz hastasıydı ve Tanzler onu sık sık ziyaret etti ve X-ray ekipmanı ve diğer yöntemlerle onu iyileştirmek için başarısız girişimlerde bulundu. Güzel bir gün, Tanzler kıza aşkını itiraf etti ve hayatı boyunca aradığı kişinin kendisi olduğunu söyledi.
Tanzler, genç bir çocukken bile, 1765'te ölen ata Kontes Anna-Constance von Kosel'in hayaletini sık sık gördüğünü iddia etti. Tanzler, kontesin ona gerçek aşkının görüntüsünü gösterdiğini söyledi - sözde Helen'i tanımladığı koyu saçlı bir kadın.
Ne yazık ki, Helen 1931'de vefat etti. Cenazesine cömertçe sponsorluk yapan Tanzler, her akşam dinlenme yerini ziyaret edip en sevdiği İspanyol ezgilerini mırıldanabilmesi için onun için koca bir türbe inşa etti. Dansçı, Helen'in sık sık onunla konuştuğundan emindi ve onu vücudunu eve götürmeye ikna etti. Böylece 1933'te Nisan günlerinden birini yaptı.
Tabii ki, Helen'in vücudu en iyi durumda olmaktan çok uzaktı, bu yüzden Tanzler ona en "estetik" görünümü vermekle tamamen meşguldü. İpleri ve askı parçalarını kullanarak kemikleri birbirine bağladı, göz yuvalarına cam küreler soktu, saçlarının kalıntılarından bir peruk yaptı ve çürüyen deriyi balmumuna batırılmış bir alçı ve ipek karışımıyla değiştirdi. . Vücudun şeklini korumak için onu bir bezle doldurdu ve cesedin kendisi bir elbise, çorap ve eldiven giydirdi ve sonucu makyajla tamamladı. Çürük kokusundan kurtulmak için sevgilisini düzenli olarak parfümle yıkadı.
Dansçı, yedi yıl boyunca sevgilisinin cesediyle sessizce yaşadı, her gece onun yanında yattı. Ve eğer Rahibe Helen aşktan deliye dönen doktorun kelimenin tam anlamıyla var olan "dolaptaki iskelet" hakkında söylentiler duymamış olsaydı, bu doğal olmayan birlikte yaşamanın ne kadar süreceği bilinmiyor.
Ve gerçekten de, çok geçmeden Helen'in cesedinin gerçek yeri halk tarafından öğrenildi. Ceset çıkarıldı, incelendi ve sanki Helen'in kalıntılarına çok az acı düşmüş gibi, üç gün boyunca halka açık sergilendi. Bu süre zarfında, altı binden fazla Florida sakini ona bakmayı başardı. Sonunda, uzun süredir acı çeken küller, işaretsiz bir mezara gömüldü.
Ve 1972'de, otopsiye katılan doktor halka daha da şok edici bir keşif yaptı - vücudun perinesine bir tüp yerleştirildi ve Tanzler'in onunla yakın temasta olduğu iddia edildi. Ancak, yalnızca Helen'in mezarına saygısızlık etmekten hüküm giyen nekrofilin suçlamasında bu gerçeğe değinilmemiştir. İster inanın ister inanmayın, o zamanlar birçok insan Tanzler için üzüldü ve onun sadece "eksantrik bir romantik" olduğunu söyledi. Belki de tüm detayları bilmiyorlardı...
Tanzler tutuklandıktan kısa bir süre sonra zamanaşımı nedeniyle serbest bırakıldı, yani bu suçu işlediği için cezalandırılabileceği süre doldu. Bu nedenle Tanzler, vicdanı rahat, hayatının geri kalanını yaşadığı Zephyrhills'e tekrar yerleşti, Helen'i hala hayatta gösteren fotoğrafları satarak, vahiyleriyle turistleri korkuttu ve sevgilisinin ölüm balmumu maskesini gösterdi.
Sonunda, 1952'de kader talihsiz sevgiliye merhamet etti ve Tanzler muhtemelen sevgilisine koşarak vefat etti, çünkü ölümünün ve ölüm saatinin tesellisinin tek tanığı Helene'in ölüm maskesine sahip tam boy bir kadın figürüydü. .
Nekrofili, var olan tüm tabuların en ciddisi olarak kabul edilir. Riski size ait olmak üzere okumaya devam edersiniz. O zaman uyarılmadınız demeyin.Pek çok cinsel fetiş ve uygulama arasında belki de en tatsız ve çirkin olanı nekrofili'dir. Bu kelimenin tam olarak ne anlama geldiğini bilmeyenler için açıklayacağım: nekrofili, bir kişinin cezbedilmesi ve çoğu durumda bir ölü beden, bir ceset ile ilgili olarak cinsel eylemler gerçekleştirmesidir. Hepimiz aşkın ölüme kadar ve hatta sonrasına kadar sürmesini isteriz, ancak bazı insanlar bunu kelimenin tam anlamıyla alıyor gibi görünüyor.
1. Karl Tanzler
Belki de en ünlü ve iyi belgelenmiş nekrofili vakası, bir aşk suçuyla suçlanan Karl Tanzler'in hikayesidir.
Hayatının aşkıyla 1930'larda doktor olarak çalıştığı bir hastanede tanıştı. Maria Elena Milagro de Hoyos adında yerel bir Küba-Amerikalı kadın, annesini kontrol için getirdi. Karl, onu vizyonlarda tekrar tekrar ziyaret eden bir kadın olarak hemen tanıdı. Sonunda onu canlı olarak göremeden önce bile Maria Elena'ya hafızasız aşık oldu.
Maria Elena'ya daha sonra tüberküloz teşhisi kondu (o sırada ölümcül bir hastalık olarak kabul edildi). Karl, sevgilisini korkunç bir hastalıktan kurtarmak için elinden geleni yaptı. Genç kadın hayattayken, Karl ona hediyeler ve ilgi gösterdi. Ancak sevgisi karşılıksızdı.
Elena öldüğünde Karl harap oldu. Ailesine tüm cenaze masraflarını memnuniyetle karşılayacağını söyledi ve hatta Key West Mezarlığı'nda onun için yere dayalı bir türbe inşa etmek için izin istedi.
Nisan 1933'te bir gece, Karl mezarlığa gitti ve Mary-Helena'nın cesedini evine nakletmek için mozoleden çaldı. Orada ölen kişinin kemiklerini tel askılarla bağladı, gözlerini yapay olanlarla değiştirdi ve hatta balmumu ve alçıya batırılmış ipek kumaştan "yeni derisi" yaptı. Karl ölü sevgilisi için kendi saçından bir peruk yaptı. Kızının ölümünden sonra Maria Elena'nın annesi tarafından kendisine sunuldu. Ayrıca vücudunu paçavralarla doldurdu ve kötü kokuyu etkisiz hale getirmek için sürekli olarak parfüm ve dezenfektan püskürttü.
Karl, bu süre zarfında bir oyuncak bebek gibi görünmeye başlayan Mary-Helena'nın vücudu ile yedi yıl boyunca mutlu yaşadı, ta ki ölen kişinin kız kardeşi bir şekilde garip davranmaya başladığını fark edene kadar: nadiren halka göründü, hiçbir şey olmadan. bir iletişim ve benzeri. Ona sürpriz bir ziyarette bulunmaya karar verdi.
Ekim 1940'ta Karl'ın ürkütücü sırrı ortaya çıktı. Adam sağlık kontrolünden geçirilmek üzere gözaltına alındı. Biraz sonra mezar soymakla suçlandı ama bir süre sonra mezarlar düşürüldü ve serbest bırakıldı. Mary-Helena'nın cesedine el konuldu ve isimsiz bir mezara gömüldü.
2. Karen Greenlee
Yerel bir morgda mumyacı asistanı olarak çalışan Sacramento, California'da yaşayan Karen Greenlee, 1979'da iz bırakmadan ortadan kayboldu. Ailesi kendilerini en kötüsüne hazırlıyordu. Ancak kısa süre sonra kadın bulundu. Daha sonra Karen'ın, ortadan kaybolmasından bir hafta önce ölen otuz üç yaşındaki John Murkur'un cenaze arabası ve cesediyle birlikte ortadan kaybolduğu tespit edildi.
Yetkililer Karen'ın cenaze arabasını ve John'un cesedini canlı bulduklarında, olay yerini dikkatlice incelediler ve bir intihar notu buldular. Kadın kodein hapları yutarak intihar etmeye çalıştı ama başaramadı. Bulunan notu okuyan polisler, “20-40 erkeğin cesetleriyle cinsel ilişkiye girdim. Bağımlılıktır".
Nekrofili o zamanlar California'da tamamen yasal kabul edildiğinden (sadece 2004'te yasaklanmıştı), Karen cenaze arabası çalmak ve bir cenazeyi geciktirmekle suçlandı. Hapiste sadece on bir gün geçirdi. Bu sırada kadın yoğun bir terapi görüyordu, ancak bu ona hiçbir şekilde yardımcı olmadı. O sırada The Culture of the Apocalypse üzerinde çalışmakta olan Adam Parfrey ile yaptığı samimi bir röportajda Karen, genç yaşta nekrofili uygulamaya başladığını itiraf etti; mumyalanmış cesetlerin kokusu onu deli ediyordu.
Skandal bir röportajdan sonra soyadını değiştirmeye ve memleketinden ayrılmaya karar verdi.
3. Kenneth Douglas
Satıcı Kenneth Douglas, 2008 yılında Karen Range'i öldürmek ve tecavüz etmekten suçlu bulundu. Douglas, Karen'ı öldürenin kendisi olduğunu itiraf etti, ancak adam tüm tecavüz suçlamalarını şiddetle reddetti. Uzun ve kapsamlı bir soruşturma sırasında polis, Kenneth Douglas'ın suçlu olduğuna dair reddedilemez kanıtlar buldu. Karen'ın vücudunda kalan sperm ona aitti. Suç sırasında, Douglas bir morgda çalışıyordu.
Müfettişler ayrıca üç kadına daha tecavüz ettiğini buldu. Sonunda, Douglas otopsiyi bekleyen en az yüz cesetle seks yaptığını itiraf etti. "Pantolonumu çıkardım ve üstüne yattım" dedi.
Suçlu bulundu ve üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kurbanların aileleri hala ona dava açıyor.
4. Nicholas Clough
Parisli Vampir olarak da bilinen Nicholas Clos, Satanizm ve nekrofili uygulamakla ünlendi. Ölüme olan tutkusu erken yaşta başladı. Nicholas dışlanmış olarak büyüdü; geceleri sık sık mezarlıklarda dolaşır ve türbelere girerdi. “Bir gün bir ceset bulup onunla alay etmek için vahşi bir arzuyla uyandım” dedi.
Nicholas yirmi bir yaşındayken, sık sık cesetlerle yalnız bırakıldığı bir morgda işe girdi. Orada et yemeye ve ölülerin kanını içmeye başladı, buna protein tozu ve hatta insan külü ekledi.
Nicholas, sadomazoşist forumlardan birinde tanıştığı Thierry Bissognière'i öldürmekten 1994 yılında tutuklandı. Buluşmada Bissognière'i tabancayla vurdu. Bir suçtan suçlu bulundu ve sekiz yıl hapis cezasına çarptırıldı. 2002 yılında serbest bırakıldı. Şimdi Paris'te bir yerde bir kızla yaşıyor.
5. Seri katiller
Seri katiller Jerry Brudos, Ted Bundy ve Henry Lee Lucas
Jerry Brudos, Ted Bundy ve Henry Lee Lucas, Amerika Birleşik Devletleri tarihinin en ünlü seri katillerinden bazılarıdır. Her biri birçok ciddi suç işledi ve nekrofili'nin de listelerinde olması şaşırtıcı değil. "Şehvetli Katil" ve "Ayakkabı Fetişi Katili" olarak bilinen Jerry Brudos, 1968-1969 yılları arasında dört kadını öldürdü. Kurbanlarının cesetleriyle seks yaptı. İkisinde, çalınan ayakkabıların şeklini korumak için kullandığı göğsü ve sol ayağını kesti.
Çekici ve iyi konuşan bir adam olan Ted Bundy, kadınları evine çekti ve onları öldürdü. Ondan sonra kurbanlarının cesetleriyle seks yaptı. Bazılarının kafalarını daha sonra oral seks için kullanmak üzere kesti. Bundy, çürümeye başlayana kadar kurbanlarının cesetleriyle alay etti.
Henry Lee Lucas on bir kişiyi öldürdü. Seks hayatına on üç yaşında başladığı bilinmektedir. Lucas'ın ilk cinsel partneri, onu hayvanlarla ve hayvan istismarıyla tanıştıran ağabeyiydi. Yıllar sonra, ahlaksız serseri Ottis Toole ile tanıştı ve birlikte Amerika Birleşik Devletleri'ni yedi yıl boyunca korkuttular. Nekrofilinin yanı sıra yamyamlıkla da uğraştılar.
Materyal özellikle blog sitemin okuyucuları için hazırlanmıştır.
Copyright Muz4in.Net © - Bu haber Muz4in.Net'e aittir ve blogun fikri mülkiyetidir, telif hakları kanunu ile korunmaktadır ve kaynağa aktif link verilmeden hiçbir yerde kullanılamaz. Daha fazla oku -
Benzer bir motif kompleksi - bağlanma, yalnızlık korkusu, alay edilme korkusu (örneğin, iktidarsızlık nedeniyle), sosyal yetersizlik, bir eş üzerinde tam güç arzusu - "ceset severlerin" ezici çoğunluğunda bulunur. Birçok nekrofili, ölen bir anne veya sevgilinin imajına sabitlenme ile karakterizedir. Bazen cesetlerle cinsel ilişkiye yamyamlık eşlik eder (cesetle daha yakından bağlantı kurma arzusu olarak görülebilir - sadece ona nüfuz etmek değil, aynı zamanda onu kendi vücuduna dahil etmek). Her zaman olmasa da bazı durumlarda nekrofili okült fikirlerle ilişkilendirilir. Zihinsel duruma gelince, bazı nekrofili daha sonra deli, diğerleri ise zihinsel olarak sağlıklı ilan edildi.
İşte kısaca birkaç gerçek nekrofili vakası daha.
Albert Hamilton Fish, 1927'de dört yaşındaki Billy Gaffney'i ve bir yıl sonra on bir yaşındaki Grace Buddha'yı öldüren ve yiyen bir serseri, çocuk katili ve yamyamdır. 1930'da serserilik ve "müstehcen mektuplar" göndermekten tutuklandı. Bayan Buddha'ya böyle bir mektupta Fish, kızını nasıl öldürdüğünü ve yediğini ayrıntılı olarak anlattı. Suçunu hatırlamaktan ve başkaları hakkında hayal kurmaktan zevk aldı. Ama belki de son sözüyle annesini teselli etmek istedi: "İstesem de tecavüz etmedim. Bakire öldü." (Daha sonra bir psikiyatriste bunun doğru olmadığını itiraf etti.) Başka bir mektupta Billy Gaffney'nin cesedini nasıl hazırladığını ayrıntılı olarak anlattı. Deli gibi görünmüyordu, ancak birkaç psikiyatrist bu kişinin normal olduğuna inanıyordu - insan eti ve dışkısı yiyen, insan idrarı ve kanı içen, aynı anda cinsel organlarına yirmi yedi iğne batıran, pamuğu ateşe veren bir kişi. anüsüne benzine batırılmış yün, orgazm yaşamak, durmadan dua etmek ve durmadan tekrarlamak: "Ben İsa'yım! Ben İsa'yım!" Fish, 1936'da 66 yaşında Sing Sing Hapishanesi'nde idam edildi.
Elli yaşındaki katip John Reginald Halliday Christie, bir ev arkadaşı olan karısının yanı sıra, cesetleri eski dairesinin zemini altında ve evin yakınındaki bahçede bulunan birkaç rastgele kadını öldürdüğünü itiraf etti. Kadınları ev gazını pompaladığı inhalasyon kutuları ile öldürdüğünü söyledi. Kadınlar öldüğünde, vücutlarına tecavüz etti. Gazete haberinde dediği gibi: "Eski tütün kutularını toplayan bu iğrenç şehvet düşkünü, yaşayan kadınlarla çiftleşemezdi." 1957 yılında yürütülmüştür.
Plainfield, Wisconsin'den uysal bir çiftçi olan Ed Gin, belki de 20. yüzyılın en ünlü nekrofilisidir. En az iki kadını öldürmesine rağmen (her ikisi de görünüşte ölen annesine benziyordu), genellikle mezarlıkta kadın cesetleri çıkardığı için genellikle "sessiz" nekrofili kategorisine giriyor. Gin, 1907'de doğdu ve annesi ve erkek kardeşiyle birlikte bir çiftlikte yaşıyordu. Kardeşi Henry 1944'te öldü (bir versiyona göre, Ed onu vurdu) ve annesi bir yıl sonra öldü. Ed, durmadan zorbalığa uğramasına ve ateşli bir Püriten olarak seksin pislik ve günah olduğunu aşılamasına rağmen annesine çok duygusal olarak bağlıydı. Ed, kısa süre sonra "Korku Evi" ne dönüştüğü devasa bir evle kaldı. Ed, federal yardımlar alırken, en çok ilgilendiği şeyi yapmak için boş zamana sahipti. Ve öncelikle kadın bedeninin anatomisiyle, özellikle de mahrem kısımlarıyla ilgileniyordu. İlk başta, tıp ansiklopedilerini ve anatomi üzerine ders kitaplarını inceleyerek ilgisini tatmin etti. Bilgisinin bir başka kaynağı da ucuz korku romanları ve pornografik dergilerdi. Anatomiye ek olarak, Nazilerin II. Kısa süre sonra teoriden pratiğe geçti ve mezarlıklardaki kadın cesetlerini kazmaya başladı. İlki annesiydi, onu diğerleri izledi. Köyde "İhtiyar Eddie" olarak adlandırılan kişi, cesetleri ustaca incelemeyi ve onların parçalarını evinde kullanmayı öğrendi. Tutuklandığında, 16 Kasım 1957'de kayıp olan Bernice Warden'ın kafası kesilmiş ve içi boşaltılmış cesedine ek olarak, polis onun bekar evinde başka şok edici şeyler buldu. Duvarda bir av kupası gibi asılı duran bir kafa ve onun yanında dokuz adet derili insan yüzü maskesi var. Bir kadının gövdesinden soyulmuş deriden yapılmış bir kilim; insan derisinden yapılmış bir abajur ve içine döşemeli, ayakları kaval kemiğinden yapılmış bir sandalye. İnsan kafataslarından yapılmış iki çorba kasesi ve dört karyola direği. Bir kutu tuzlu kadın burnu ve bir kutu kadın cinsel organıyla dolu. Kadın meme kemeri; bir kadının saç derisini temsil eden uzun siyah saçlı bir peruk ve göğüslü bir yelek, kadın derisinden dikilmiş ve kadın cinsel organlarına takılan dizliklerden oluşan özel bir kostüm. Gin daha sonra, insan derisinden yapılmış bu ve diğer elbiseleri giyerek, dans ederek, evin içinde zıplayarak ve kendi annesi gibi davranarak tarif edilemez bir zevk aldığını itiraf etti. Toplamda, Gin'in evinde yaklaşık 15 kadın cesedinin dağınık kalıntıları bulundu. Buzdolabı insan kalıntılarıyla doluydu ve tabakta Bernice Warden'ın yarısı yenmiş kalbi vardı.
Akıl hastanesinde on yıl geçirdikten sonra Gin yargılandı. Suçlu bulundu, ancak delilik nedeniyle cezai yaptırıma tabi değildi. Örnek bir hasta olarak tanımlandı - mütevazı, uysal ve kibar. Ed Gin, 1984 yılında bir hemşirelik koğuşunda solunum yetmezliğinden öldü.
Bununla birlikte, zaten yaşamı boyunca, Gin ikinci ve çok daha uzun bir yaşam elde etti ve kitle kültürünün arketipi haline geldi. Robert Bloch, Psycho adlı romanında Norman Bates'in ilham kaynağı oldu. 1960'da Alfred Hitchcock bu ucuz "soğutucu"yu bir sinematografi şaheserine dönüştürdü. Bu film, korku türünün gelişiminde yeni bir çağ açtı ve hem sinemada hem de edebiyatta daha sonraki birçok kurgu eserinde manyak görüntülerinin inşasında muazzam bir etkiye sahipti. Orijinal Psycho'yu bir dizi yeniden yapım (1983, 1986, 1990, 1998) ve taklitler izledi. 1967'de, Roddy McDowell'in kahramanın evde yatakta tuttuğu annesinin çürümüş cesediyle sohbet ettiği "O" filmi yayınlandı. 1974'te, Gin / Bates - Jeff Gillen ve Alan Ormsby'nin "Deranged" ve Tob Hooper'ın "The Texas Chainsaw Massacre" imajından ilham alan iki film aynı anda çıktı. Bu iki filmin sonuncusu bağımsız bir klasik haline geldi ve sırayla bir yeniden yapım ve taklit dalgasını ateşledi. Film, Gin'in hikayesini tam anlamıyla yansıtmasa da, insan kalıntılarıyla dolu ürkütücü ev ve kurbanlarını bir kasap kancasına diri diri asan ve yüzüne insan derisi maskesi takan Leatherface adlı karakter, açıkça Plainsfield manyağına gönderme yapıyor. , Hooper'ın çocukken sallandığı hikayeler. Joseph Ellison'ın Bu Eve Girme (1980) filminde, Donnie adında bir karakter annesinin cesedini bir apartman dairesinde tutar. Hayatı boyunca, eğer "kötü davranırsa" elini ateşle yakardı. Dindar yetişme tarzına sadık kalan Donnie, bir kızı eve getirmekten ve onu canlı canlı kızartmaktan daha iyi bir şey düşünemez. Gein'in insan derisi giyme eğilimi, Thomas Harris'in romanından uyarlanan William Lustig'in Maniac (1980) ve Jonathan Demme'nin The Silence of the Lambs (1991) gibi filmlerinde yansıtılır. Sessizlik'te, "dönüşüm" fikrine takıntılı olan ve kadın derisinden kendi kıyafetlerini diken Buffalo Bill, "yaşlı adam Eddie" ile atadan kalma belirgin bir benzerliğe sahiptir, aslında, sonraki filmlerde bir dizi başka karakter gibi. Hannibal Lector hakkında bir dizi. Son olarak, kendisine doğrudan "jinofil" diyen ve bir tür macaberry manifestosu haline gelen "Necromantic" (1988) ve "Necromantic 2" (1991) gibi filmler çeken Alman yönetmen Jörg Buttgerait'ten bahsetmeden olmaz. nekrofilik sanat. Nekrofili hakkında Psycho'nun doğrudan etkisinden kurtulan tek film, Lynn Stopkiewicz'in Kissed (1996) filmidir - belki de filmin hem yazarı hem de kahramanı kadın olduğu için. 2001 yılında, Gin'in biyografisi çekildi (Chuck Parello tarafından yönetilen "Ed Gin").
Bir başka ünlü nekrofil, "Milwaukee yamyam canavarı" olarak bilinen Jeffrey Dahmer, kurbanlarından biri kaçmadan önce 17 kişiyi öldürdü ve polise haber verdi. Hein'de olduğu gibi, ölüm Dahmer için yaşamdan daha fazla anlam ifade ediyordu. Dairesinde yapılan aramada buzdolabında insan kafaları, bağırsaklar, kalpler ve böbrekler bulundu. Polis evin çevresinde kafatasları, kemikler, çürüyen kalıntılar, kanlı bowling oyuncuları ve birkaç sağlam iskelet buldu. Asit deposunda üç ceset bulundu. Buna ek olarak, kloroform şişeleri, bir elektrikli mengene, bir fıçı asit ve formaldehit ile Dahmer'in kurbanlarının ıstırabını yakaladığı çok sayıda Polaroid fotoğrafı bulundu. Kendisini kurbanlarının parçalarıyla çevreledi, onlardan tuhaf yerleştirmeler yaptı, ölülerin yüzlerini kesti ve onlardan maskeler yaptı, kafataslarından bir sunak inşa etmeyi hayal etti. Bir yorumcunun belirttiği gibi, "Uzun vadeli bir plandı, hayatı için tek iddialı plandı." Ölümü yaşama fikrine takıntılı olan Dahmer, kendisine tamamen itaat edecek bir zombi yaratmaya çalıştı. Bunu yapmak için, kurbanı uyuşturucu yardımıyla bilinçsiz bir duruma getirerek kafasına delikler açtı ve oraya asit veya kaynar su enjekte etti. Genelde kurbanlar ölüyordu ama deneklerinden biri bir süre hayatta kalmayı başardı ve sokaklarda yürüdü. Dahmer'in adli psikiyatristi, nekrofilisinin, çocukken arabaların tekerlekleri altında ölen hayvanların cesetlerini gördüğünde yaşadığı cinsel uyarılmadan kaynaklandığını buldu. 1991 yılında Dahmer tutuklandı ve bir yıl sonra idam edildi.
Ancak nekrofili vakalarının sadece Batı'da görüldüğünü düşünmemek gerekir.
Rusya'da, Rostovlu bir öğretmen olan Andrei Chikatilo, 25 yılda en az 57 kişiyi öldürdü ve tecavüz etti (20. yüzyılın manyakları arasında bir dünya rekoru). Kurbanları hem erkek hem de kadındı. Şehvetini tatmin ettikten sonra, genellikle cesetleri parçaladı ve vücutlarının parçalarını yedi. Eğilimlerinin oluşumunun, (bir karısı ve iki çocuğu olmasına rağmen) normal cinsel ilişkiyi zorlaştıran cinsel zayıflık gibi faktörlerin yanı sıra annesinin savaş sırasında yamyamlıkla ilgili hikayelerinden etkilendiğine inanılmaktadır. çocukken duyduğu. Duruşmada, Chikatillo bir deliyi oynadı, ancak aklı başında bulundu ve 1992'de vuruldu.
Başka bir Rus seri manyağı, ölüsever ve yamyam - Mihail Novoselov - altısı Tacikistan'da ve on altısı Rusya'nın çeşitli şehirlerinde olmak üzere en az yirmi iki kişiyi öldürdü ve ölümünden sonra tecavüz etti. Kurbanlarının yaşları 6 ila 50 arasındaydı, aralarında küçük erkek çocuklar ve yaşlı kadınlar da vardı. Sorgulama sırasında Novoselov, müfettişle şunları itiraf etti: "Bir ceset aynı günlük lahana çorbasıdır. Ne kadar çok yalan söyler ve" çürür ", o kadar iyi olur. Bunu neden yaptığı sorulduğunda, "Neden öldürdüm? Kötü niyetten değil. Cinsel yaşam istedim. Ama sadece cesetlerle yapabileceksem ne yapayım?"
Nekrofili her zaman zulümle ilişkilendirilmez. Çoğu durumda, nekrofilik eylemlerde bulunmanın nedeni sevgi ve sevilen birinin kaybıyla yüzleşememektir.
1994 yılında Brezilya'da, Roberto Carlos da Silva'nın Raquel Cristina de Oliveira ile nişanlanmasından birkaç gün sonra, gelin da Silva'nın kullandığı bir motosikletten düşerek öldü. Üç ay sonra da Silva, merhum sevgilisini mezardan çıkardı ve onunla sevişti. Yerel bir haber ajansına, "Çaresizdim ve ona ihtiyacım vardı" dedi.
Bununla birlikte, Wittkop'un romanı sıradan bir suç tarihi değil, içerik olarak korkunç olduğu kadar biçim olarak da parlak bir kurgu eseridir. Ve herhangi bir edebi eser gibi, belirli bir geleneğe yazılabilir.
Tabii ki, nekrofilik motifler literatürde Wittkop'tan bile önce bulunabilir. Bu konuya girmeden, yalnızca de Sade, Poe, Heine ve Baudelaire gibi yazarların eserlerindeki varlıklarına dikkat çekeceğiz (roman metninde bu listeden en azından ilk iki yazara atıfta bulunulmuştur). 19. yüzyılın Rus edebiyatında, örneğin Lermontov ve Gogol gibi yazarlarda nekrofilik eğilimler bulunur. V.V.Rozanov, ikincisini doğrudan bir nekrofil olarak adlandırdı ve kadın güzelliğini yalnızca bir kadın tabuttayken algılayabiliyordu. Oleg Postnov'un Lermontov'dan "Antiquary" hikayesinin kahramanı, kahramanın gerçekten sevilmek için kesinlikle ölmesi gerektiği şekilde arsalar inşa etme eğilimine benzer bir eğilim. "Necrophile" kahramanının adının - Lucien - Lucifer efsanesine gizli bir ima olduğunu değiştirelim. "Necrophilus"un ve Lermontov'un "Demon"unun arketipsel temeli bu nedenle bir ve aynıdır. Romantik makyaj literatürünün (romantizm öncesi ve sonrası dahil) kapsamlı bir analizinin, nekrofilik deneyim yapılarına doğrudan veya dolaylı olarak atıfta bulunan bütün bir görüntü ve fikir katmanını ortaya çıkarabileceği görülüyor. gece, ölüm, mezarlık, mezar kazma, anatomik çalışmalar, yaşayan ölüm, ölü gelin, ölü ile düğün, mezara aşk ve mezar ötesi konuları; zamanın değişimlerine tabi olmayan ve bir sanat eserinde (heykel, portre) veya bir sanat eserinde somutlaşan ideal bir aşk nesnesi (veya ideal bir aşk nesnesi) arayışı temasının yanı sıra ölen bir sevgilinin görüntüsü, - bir kişinin iç dünyasına ve ruhlarının derinliklerine odaklanan edebiyat için çok yaygın nesnelerdir.
Postnov'un hikayesi, "Necrophilus" Wittkop'un doğrudan etkisi altında yazılmıştır. Aslında, ilk satırlardan itibaren hem unvan hem de karakterin mesleği, Postnov tarafından "Necrophil's Diary" ile bağlantılıdır. Ancak burada nekrofili nedenlerinin yorumlanması farklıdır. Wittkop'ta cesetlere yönelik cinsel çekimin kökleri kahramanın çocukluk deneyimlerinde bulunursa, o zaman Postnov'un ölümsever aşırılığı, ilk bakışta, hala yaşayan bir kıza aşık olmaktan başka bir şey tarafından motive edilmez. Ancak kahramanın daha ileri yansımasında, ölü bedenlere (nekrofili) ve eşyalara (antikalar) takıntılı çekiciliğin nedenleri, Reform döneminde başlayan ve günümüze ulaşan manevi ve maddi değerlerin tesviye edilmesinde bulunur. zamanımızda maksimum ifade. Bu durumda, geçmişin cesetleri ve eserleri, zamanımızın kişisel olmayan bedenlerinden ve şeylerinden daha değerli, otantik ve bireyselleştirilmiş fenomenler haline geliyor. Dolayısıyla ikinci fark aşağıdaki gibidir. Wittkop için nekrofili bir tür kültürel ve psikolojik evrensel ise, Postnov bu fenomeni tarihsel olarak açıklamaya meyillidir. Ancak mesele sadece vurguların yerleşiminde; her iki durumda da, doğal ve sosyal, insan tutkusu ve bir kişinin dışındaki koşulların etkileşiminden bahsediyoruz.
Cesetlere ilgi başka bir şekilde motive edilebilir. Örneğin, Andrei Platonov'un (XIX yüzyılın 20-30'larının diğer birçok yazarı gibi, Nikolai Fedorov'un gelecekte ölülerin fiziksel dirilişi hakkındaki öğretisinden büyük ölçüde etkilenen) çalışmasında ceset, genellikle romantik duyguların nesnesi değil, karakterlerinin doğal-bilimsel yöntemlerle çözmeye çalıştığı yaşam bilmecesini kendi içinde gizleyen bir şey. Yuri Mamleev'in cesedi de bir sırdır, ancak bilimsel değil, metafiziktir. Bu "son sırrı" delme yöntemleri genellikle cinseldir. "Ölüm", "ceset" ve benzer anlambilimdeki diğer kelimeler Mamleev için anahtardır. Dolayısıyla, Mamleev'in Wittkop'un "Necrophile" (1966-1968) romanından birkaç yıl önce yazdığı "Cranks" adlı romanında, ölüme ilgi duyan bir dizi karakter galerisinin yanı sıra bir dizi açık nekrofilik sahneyle tanışıyoruz.
Bu arada Fyodor, Lidin'in ölümünü arıyordu; içten içe onun yakın olduğunu hissetti; onu bir köstebek gibi hissederek şiddetli bir ürperti içinde nefesi kesildi; Lidinka'nın çürüyen yüzüne baktı ve ölümle yaşam arasındaki çizgide, öldüğü anı bitirmeye tutundu.
Lidinka hiçbir şey anlamadı; saçma sapan zıplamalarla titriyordu...
- Gayretli, gayretli, Fedinka ... Uç, seninle uç ... Borudan dışarı, - ciyakladı.
Aniden göğsüne bir şey çöktü ve hemen ölmek üzere olduğunu anladı. Dondu, gözleri boşluğun önünde sessiz bir soruyla dondu.
Şimdi içlerinde yalnızca hafif bir cinsel pislik gölgesi titreşiyordu.
Fyodor sonun yakın olduğunu fark etti; Başını biraz geriye atarak, hareketsizce gözlerinin içine bakarak, istenen anın gelişini hızlandırmak için vücudunu ölümcül bir şekilde boğmaya, kalbine bastırmaya başladı. "Ona yardım etmeliyiz, yardım et," diye mırıldandı kendi kendine.
- Okşadı ... Sonsuza kadar, - Lidinka aklının derinliklerinde zayıf bir şekilde patladı.
Ve aniden her şey kayboldu, gözlerinde bir durmuş, korkunç soru dışında: "Benim sorunum ne? .. Ne olacak?" Fedor, bu soruyu, fikrin bu son kalıntısını sıkmaya çalışıyormuş gibi bir çaba sarf etti.
Ve gözlerinin aniden geri döndüğünü ve Lidinka'nın seğirerek, sanki görünmez çiçeklerle saçılmış gibi hassas dudaklarına ulaşan kokuşmuş bir hırıltı çıkardığını gördüm.
O anda Fyodor bitirdi ...
Elbette Mamleev'in Wittkop üzerindeki etkisinden bahsetmeye gerek yok: Mamleev onu hiçbir şekilde okuyamadı; "Çubuklar" ve Mamleev'in diğer eserleri çok sonra Fransızca ve diğer Avrupa dillerine çevrilmeye başlandı. Yaklaşım ve üsluptaki temel fark daha da önemli: Mamleev'in metafizik grotesk ve Wittkop'un aşırı psikolojik gerçekçiliği karşılıklı olarak değiştirilemez.
Wittkop'un doğrudan edebi öncülleri olmadığını iddia etmeye cüret ediyorum. Romanda yer alan nekrofilik "kültürel metinlere" atıfta bulunan imalar ve alıntılar, yazarın ve karakterinin kasten nekrofilik geleneğin bir "ardışık çizgisini" oluşturduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, romanın gerçek kaynaklarının başka yerlerde aranması gerektiği anlaşılıyor.
Muhtemelen romanın temelini oluşturan gerçek bir hayat hikayesinin varlığını ispatlayamayız veya çürütemeyiz. KD'nin kim olduğunu, romanın kime ithaf edildiğini ve çeşitli sanatsal tekniklerin yardımıyla romanın metnini oluşturan "ölümsever günlük"ün yazarıyla kim özdeşleştirildiğini bilmiyoruz. Her ikisi de Narcissus'un "yansımasında boğulmuş" olmasına benzetilir; her ikisi de bir yandan metnin gerçek yazarı olan Gabrielle, diğer yandan da anlatıcının şehvetle asılmış olarak takdim ettiği komşusu olan epizodik karakteriyle ilişkilidir.
Biçimsel olarak, roman Poe'nun eserlerine en yakın şeydir ve kesinlikle de Sade değil (her ne kadar Wittkop, röportajlarından birinde ilham kaynağı olarak "120 Days of Sodom" adlı eserine atıfta bulunsa da). Açıklamaların samimiyeti ve dürüstlüğü ile ölü aşıklara karşı hassas tutum, başka bir nekrofilin - vakası bilimsel literatürde ayrıntılı olarak açıklanan Victor Ardisson'un ifadesini hatırlatıyor (bkz., örneğin: R. Villeneuve "Kurtadamlar ve vampirler"). Ardisson'un itirafından bir alıntı yapacağım ve okuyucuyu Wittkop'un romanının metniyle tarzını ve tonunu bağımsız olarak karşılaştırmaya bırakacağım.
Cenazesinden sonraki gün evimde bulduğun kızın cesedini çıkardım. 12 Eylül 1901'de gece yarısından sonra iki iğneyle bir arada tutulan tabutu açtım, sonra cesedi çıkardıktan sonra tabutu kapatıp tekrar toprağa gömdüm. Eve geldiğimde cesedi, bulduğunuz yere, samanın üzerine koydum. Sonra onunla utanç verici davranışlarda bulundum. Onunla ne zaman yatsam, şehvetimi tatmin ediyordum. Bunu hep tek başıma yaptım ve babam bu konularda hiçbir şey bilmiyordu. Mezarlığa gitmek için kuzey duvarına tırmandım ve ayrılmam gerektiğinde de aynısını yaptım. Bir süre önce, daha önce fark ettiğim bir kızın ciddi şekilde hasta olduğunu duydum. Bunu duyduğuma memnun oldum ve kendi kendime onun cesediyle çiftleşeceğime söz verdim. Birkaç gün sabırla beklemek zorunda kaldım. Her gün ve her gece onun hayalini kuruyordum ve bu bana her zaman ereksiyon veriyordu. Öldüğünde, cenazeden sonraki gece cesedini ortaya çıkarmaya karar verdim. Akşam saat sekizde mezarlığa vardım. Cesedi çıkarmam biraz zaman aldı. Onu açığa çıkardıktan sonra onu öpmeye ve okşamaya başladım. Kasıklarında kıl olmadığını ve küçük göğüsleri olduğunu fark ettim. Bu ceset üzerindeki dürtülerimi tatmin ettim ve ardından onu eve götürmeye karar verdim. Beni tehdit eden tehlikeleri düşünmedim. Cesedi sol elimle taşıyarak ve sağ elimle yüzüme bastırarak mezarlıktan ayrıldığımda neredeyse gece yarısıydı. Eve dönüş yolunda yükümü öptüm ve "Seni eve götürüyorum, iyi olacaksın, sana zarar vermeyeceğim" dedim. Neyse ki, kimse benimle tanışmadı. Eve döndüğümde cesedin yanına uzandım ve ona "Seni seviyorum tatlım" dedim. İyi uyudum. Sabah uyandığımda yine şehvetimi tatmin ettim ve ayrılmadan önce ona: "İşe gidiyorum, birazdan döneceğim. Bir şeyler yemek istersen söyle." dedim. Cevap vermedi ve aç olmadığını tahmin ettim. Hatta ona "Susadıysan sana su getiririm" dedim. Çalıştığım gün boyunca bu kızı hayal ettim. Öğlen onu görmeye döndüm ve beni özleyip özlemediğini sordum. Sabah yine yanına geldim. Tutuklanmadan önce bütün gecelerimi onunla geçirdim ve her gece şehvetimi tatmin ettim. Bu süre zarfında başka hiçbir kız ölmedi. Başka bir kız ölseydi onu da eve getirir, ilkinin yanına koyar ve ikisini de okşardım. Ama Ardisson'un "küçük gelini" dediği 13 yaşındaki bir kızın kopmuş kafasını unutmadım. - ÖRNEĞİN.) ve zaman zaman onu öptü.
Tabii ki, Victor Ardisson, antikacı-ölümsever Lucien N.'nin aksine, fakir bir adamdı, eğitimsizdi ve doktorlara göre geri zekalıydı. Ancak, tıpkı Lucien gibi, mezarlıkta kazdığı, yıkadığı, giydirdiği, onlara şefkatle ve sevgiyle davrandığı ve onlardan ayrılma zamanı geldiğinde ağladığı kızları ve kadınları gerçekten seviyordu, çünkü cesetleri değersizleşiyordu.
Gabriel Wittkop'un romanı, dar anlamda oldukça nadir bir sapıklık olarak anlaşılan nekrofili ile ilgili değildir. Her durumda, sadece onunla ilgili değil. Öncelikle bu bir aşk romanı.
"Tabii ki, onu sevdim ... Keşke bu kelimeyi kullanma hakkım olsaydı, nekrofil için, popüler bilincin yanlış imajlarında göründüğü gibi, açıkçası böyle bir hakka sahip değil" diye yazıyor Lucien N. Bu aşk hakkında bir roman, elbette, melankolik - çünkü iyi bir aşk romanı çok komik olamaz - ama genel olarak, sonsuz aşk hakkında, çünkü aşk birçok biçim alır, ancak nekrofilik aşk, sonsuz aşk biçimlerinden birinden başka bir şey değildir. aşk, "diyor Gabriel Wittkop, Le tan de livre dergisine verdiği röportajda.
Bu aşk trajiktir çünkü geçici olmaya mahkumdur. İnsan varoluşunun trajedisi, insanların diğer canlılardan farklı olarak ölüm gerçeğinin farkında olmalarına rağmen, bu bilincin onları ölüme tabi olmaktan kurtarmamasıdır. Sonsuz yaşamı ve sonsuz aşkı arzularlar, ancak bu arzu boşunadır. Cesetler gibi sevdiğimiz canlılar değersizleşir - yaşlanırlar, "bozulurlar" ve ölürler. Aşk biter ve hayat biter ve hiçbir şey sonsuz değildir.
Nekrofili, varlığın niteliklerinin atfedildiği, var olmama tutkusudur. Ya da başka türlü - insan varoluşunun sonluluğuna karşı saçma bir isyan. Ya da başka bir deyişle, insanları tekrar tekrar sonsuz tekrar eden acı döngülerine sokan cehalet durumunun, olduğu gibi gerçekliğin görünmezliğinin bir yansımasıdır. Aynı zamanda kader hakkında, bizden daha yüksek güçler hakkında bir roman. En güçlü iki deneyim arasında çağrışımsal bir bağlantıya yol açan tesadüfi bir tesadüf - ilk, hala çocukluk orgazmı ve eşlik eden ortam (alacakaranlık, mumlar, karanlık) dahil olmak üzere en sevilen ve en yakın (anne) güzel bir ölü kadın imajı. ipekböceği kokusu) - geçmişe gitmek, geleceği önceden belirlemek. Aşk, seks ve bir ceset, kişiliğin yapısını ve kaderini belirleyen tek bir kompleks oluşturur. Ölüsever ancak cesetleri severek kendini bulur: "Farklı bir insan oluyorum, aynı zamanda kendime yabancı ve her zamankinden daha fazla kendime. Kırılgan ve mutsuz olmayı bırakıyorum, kendi varlığımın özü oluyorum, yerine getiriyorum. kaderin mukadder olduğu görev ".
Bizi yönlendiren, kim olacağımızı ve doğamızı takip edersek (ve onu takip etmemek imkansız) neye geleceğimizi belirleyen şey - bu kaderdir. "Bir kişinin kişisel iradesinin ve bilinçli isteklerinin kontrolünün ötesindeki güçlerle çatışması, merhamet veya korku uyandıran üzücü veya felaket sonuçlara yol açması" - trajedinin tanımı budur. "Necrophilia"nın açık sonu yanıltıcı olmamalıdır. Gerçek bir trajedi her zaman ölümle biter.
Sonbahar 2002
Moskova - Londra
Burada orijinali görüntüleyebilir ve kaynakçayı inceleyebilirsiniz:
Gabriel Wittkop'un kahramanı Gabriel Wittkop'un "Necrophile" adlı kısa başlığıyla, "Günümüzde, bir ve yalnızca biri hariç, tüm seks türleri hakkında açıkça konuşmak gelenekseldir. Nekrofili, hükümetlerin hoşgörüsüzlüğü ve asi gençlerin onaylamaması ile karşı karşıyadır" - yazdı. samimi günlük. Bu kitabın yayınlanmasından bu yana geçen otuz yılda durum önemli ölçüde değişmedi. Ölülere erotik çekim, yaşayanların büyük çoğunluğunda sadece iğrenme ve korkuya neden olan aşırı bir patoloji olarak kabul edilir.
Bununla birlikte, reddedilme tepkisinin kültürel tabuların ve cehaletin bir sonucu olması, yani gerçeği tüm - bazen canavarca - tezahürleriyle olduğu gibi algılama isteksizliğinin sonucu olması mümkündür. Nekrofili belirtileri, insanlık tarihi boyunca bireylerin ve toplulukların eylemlerinde çarpıcı bir düzenlilikle bulunmuştur. Yalnızca bu nedenle, nekrofili'nin insan doğasının belirli bir sabiti, sabit bir unsuru olduğu varsayılabilir, her ne kadar esas olarak gizli bir biçimde varolsa ve yalnızca bazen ölümcül solgun bir tutku ve suç çiçeğiyle çiçek açsa da. Bu demektir ki, eğer bizler tabii ki varlık-bilinç alanını bütün potansiyelleri ve gerçekleşmeleri içinde anlamakla ilgileniyorsak, nekrofilinin -felsefi, bilimsel, sanatsal- incelemeyi ve kavranmayı hak ettiği anlamına gelir.
Bu tür fenomenleri incelemeye çalışırken, Goethe'nin şu sözünü hatırlamakta fayda var: "Doğa kendisi için çizdiği sınırı aşar, ancak böyle yaparak farklı bir mükemmelliğe ulaşır. Mümkün olduğunca olumsuz ifadelerden kaçının." Değerlendirmelerden kaçınmak gerekir çünkü (alıntıya devam edeceğiz): "Normal ve anormalin titreşimleri ve etkileşimleri dikkate alınmadan hiçbir şekilde tam bir görüş elde edilemez."
Etimoloji ile başlayalım. "Nekrofili" kelimesi Yunanca kelimelerin köklerinden oluşur ve "ceset sevgisi" anlamına gelir. Bu kavram, geniş anlamda ölüm dürtüsüyle aynı şey değildir. Ölüm, Yunanca ölmek - thanatos (dolayısıyla, özellikle "thanatoloji" kelimesi - ölme sürecinin incelenmesi). Necros tam olarak bir ceset, bir ceset. (Bu kökten "necrobiosis", "necrolatria", "obituary", "necromancy", "necrosis", "necropolis" ve diğerleri gibi kelimeler de oluşur.) Nekrofili, "nesneden yoksun bir nesneyle cinsel ilişki" olarak tanımlanır. Yaşamın hareketi", "hastayı erotik zevk aramaya, cesetlerle çiftleşmeye, onlara bakma veya onlara dokunmaya sevk eden sapıklık" olarak tanımlıyor.
"Nekrofili", eski Yunanca metinlerde bulunmayan yapay bir kelimedir. Avrupa dillerine tıbbi bir terim olarak ancak 19. yüzyılın ikinci yarısında, bu kelimenin belirttiği fenomen üzerinde bilimsel araştırmaların başladığı zaman girmiştir. Cinsel tatminin ceset kullanımıyla ilişkili olduğu bir dizi vakayı tanımlayan ilk bilim adamlarından biri, 1886'da Psychopathia Sexualis adlı kitabı yayınlanan Alman nöropatolog Richard Krafft-Ebing'di. "Nekrofili" teriminin İngilizce ve Fransızca'ya girişi, daha sonraları, 1900'lerde sözlükler tarafından kaydedildi. Bu nedenle, "nekrofili" kavramı (ve kelimenin kendisi) tarihsel olarak oldukça yenidir. Elbette bu, önceki devirlerde insanların cesetlerle çiftleşmediği anlamına gelmiyor. Bu, yalnızca bu kopülasyonların tıbbi dışındaki bağlamlarda yorumlandığı anlamına gelir.
Wittkop'un romanının ilk baskısının sonsözünün yazarı F. de Gaudenzi'nin belirttiği gibi, nekrofili sorununun kökeni "kişiyi ölüme bağlayan çok çeşitli ilişkilerde aranmalıdır." Eski mitlere ve ritüellere dönersek, ölülere duyulan sevginin (onlarla cinsel ilişki de dahil olmak üzere), insanın kendi kaçınılmaz ölümünün farkına varması ve kendi kaçınılmaz ölümünün farkına varmasıyla ilgili çözülmez soruyu cevaplamanın birçok seçeneğinden sadece biri olduğunu göreceğiz. her şeyin kırılganlığı, onlar için arzu edilen ve sevilen şey.
Ölülere hürmet, tüm varoluşu boyunca insanlığın özelliği olmuştur. Arkeolojik kanıtlar, Neandertaller arasında cenaze törenlerinin ve ritüellerinin zaten var olduğunu gösteriyor. Farklı kültürlerde farklı zamanlarda benimsenen farklı gömme türleri bir şey üzerinde hemfikirdir - ölü bir insan vücudunun "çöp" olmadığı, saygı, hürmet ve sevgiye layık bir nesne olduğu fikrinde. Bu genellikle bir korku unsuruyla karıştırılır - hem kendi yaklaşan ölümlerinden hem de ölülerin bir şekilde yaşayanların işlerine karışabileceği gerçeğinden. Nekrofilinin efsanevi ve dini kökleri açıktır. Nekrofil, bir yandan kolektif bilinçaltında kök salmış bu arketipsel fikirleri takip ederken, diğer yandan onlarla çözümsüz bir çatışmaya girer. Ritüel olarak ölümün kesinliğini aşar, böylece insanlığın gizli umutlarını somutlaştırır, ama aynı zamanda ölüm korkusunu kutsallıktan arındırır, böylece atalarımızdan miras kalan en dayanıklı tabulardan birini ihlal eder. Görünen o ki, tam da bu nedenle nekrofili, yasallaştırılmasını destekleyenler tarafından hangi rasyonel argümanlar ileri sürülse de (örneğin, NecroErotic nekrofili haber bülteninin yayıncısı John Pie gibi, yaratılışı savunan John Pie gibi) sosyal olarak kabul edilemez bir fenomen olmaya devam ediyor. Doğuştan utangaçlık, sosyal yetersizlik veya çekici olmayan görünümleri nedeniyle yaşayan bir partnerle cinsel tatmin bulamayan insanlar için sağlıklı bir alternatif olarak "kadavra genelevleri".
Ancak, cesetlerle çiftleşme sadece yaşayanlar ve ölüler arasındaki sınırı sağlam tutmak için tasarlanmış bir tabu değil, aynı zamanda bu sınırı geçmenin mitolojik olarak meşrulaştırılmış yollarından biridir ve böylece dünyaların birliğini ve etkileşimini sağlar.
Farklı halkların mitlerinde, bize farklı isimlerle - İsis, İştar, Kali - görünen, ancak her zaman bir bütün olarak varoluşu simgeleyen Büyük Anne figürüyle tekrar tekrar karşılaşırız. Büyük Anne, ata, hemşire ve koruyucudur, ama aynı zamanda - insanların ve dünyaların acımasız bir yok edicisi ve yok edicisidir. Bu iki önemli hipostaz ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır ve bu bağlantı sayesinde yaşam ve ölüm durmadan birbirinin içine akar. Reenkarnasyondan mı yoksa dirilişten mi söz ettiğimiz önemli değil - ölüm, metamorfoz zincirinde yalnızca belirli bir an olarak ortaya çıkıyor ve aşk bu zincirin bağlantı halkasıdır.
Sadece bir örnek verelim. Osiris'in karısı olan Büyük Ana'nın Mısır'daki tezahürü olan İsis, sinsi Seth'in öldürdüğü ve parçaladığı sevgilisini Nil Vadisi'nin çeşitli yerlerinde saklayarak diriltti. Cesedi tanrı Thoth'un yardımıyla parça parça toplayan İsis, onu canlandırdı ve gizli bir büyüyle onda bir ereksiyon uyandırarak onunla çiftleşti. Bu çiftleşmeden, Mısır firavunlarının tüm hanedanlarının ortaya çıktığı Horus doğdu. Dünyanın en eski uygarlıklarından biri olan Mısır uygarlığı, yalnızca özünde değil, ölüler kültünün egemenliğinden dolayı değil, aynı zamanda mitolojik kökenlerinde de nekrofilik olarak ortaya çıkıyor. Herodot, "Tarihler"inde, soylu Mısırlıların ölü eşlerinin ve kızlarının cesetlerini, mumyacıların taze cesetlerle çiftleşeceğinden korktukları için ölümlerinden sadece üç veya dört gün sonra mumyacılara verdiklerini söyler.
Nekrofilik aşkla ilgili tarihi ve edebi bir gelenek inşa eden romanın kahramanı Wittkop'un kahramanı, "insanlık yıllarına dağılmış pek çok kişinin en eski yorumu, bazılarının sapıklık dediği bu zararsız tutkudan bahseden", bilerek şunu belirtiyor: "Ama nasıl? bu "üç ya da dört gün"de çok saflık var!"
Ancak, çağımıza dönelim. Seksoloji üzerine modern ders kitaplarında, nekrofili genellikle, çekim nesnesiyle ilgili sapmalarla ilişkili cinsel sapmaların (parafili) çeşitlerinden biri olarak yorumlanır. Bu nedenle nekrofili, pedofili, gerontofili, hayvanlarla cinsel ilişki, fetişizm, travestilik, transseksüalizm, ensest, narsisizm, pigmalionizm, vb. gibi fenomenlerle aynı sıraya konur. atipik veya kültürel olarak yasaklanmış faaliyetler yoluyla elde edilen cinsel uyarılma veya orgazm. Sapmaların en yaygın tezahür biçimleri, cinsel fanteziler, rol yapma oyunları ve diğer sembolik ikame türleri ile ilgili dürtülerin ara sıra gerçekleştirilmesidir.
Aynı zamanda, cinsel arzunun standart olmayan yönelimi saplantılı, zorunlu hale geldiğinde ve cinsel doyumu sağlamanın herhangi bir geleneksel biçimini dışladığında, artık bir sapma (sapma) olarak değil, bir sapkınlık (sapkınlık) olarak görülür. Varyasyonlar burada bir tema haline gelir, hayal gerçek olur, bir karakter özelliği kader olur.
Sapma ile sapıklık arasındaki fark sadece derece cinsindendir. Birinden diğerine geçişlerin geniş bir aralığı olduğundan, bunları birbirinden ayırmak genellikle zordur. Ancak nekrofiliden bahsetmişken, erotik veya cinsel hazzın bir cesedin manipülasyonu yoluyla, bir cesedin hemen yakınında meydana geldiği veya cesetlerle ilgili fantezilerin eşlik ettiği birçok durumda, nekrofili unsurunun kendisinin bir rol oynadığını iddia etmek mümkün görünüyor. ikincil veya yardımcı rol.
Örneğin, seri manyak vakalarının incelenmesi, cinayet eyleminden alınan zevkin onlar için genellikle sonraki nekrofili eyleminden alınan zevkten daha az önemli olmadığını göstermektedir. Nekrosadizm durumunda, cesetlere yönelik cinsel çekim ikincil hale gelir, cesetleri parçalama ve parçalama saplantılı arzusu öne çıkar.
Klasik bir örnek, Krafft-Ebing ve diğerleri tarafından tanımlanan Çavuş Bertrand vakasıdır. Nekrofil dejeneratif tipten farklı olarak, eğitimli, laik, sevimli bir insandı. Ancak eğitim, Pere Lachaise ve Montparnasse mezarlıklarında çıplak elleriyle cesetleri kazmasını, onlarla çiftleşmesini ve ardından dişleriyle kesmesini, doğramasını ve parçalara ayırmasını engellemedi. 1849'da yakalandı. On beş cesede saygısızlık etmekten suçlu bulunmasına rağmen, sadece bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Duruşmada, cesetleri sadece tecavüz etmek için kazmayacağını söyledi. Ayrıca üç yaşında mastürbasyon yapmaya başladığını ve erken çocukluktan itibaren hayvanlara eziyet ederek ve işkence sahneleri hayal ederek cinsel zevk aldığını itiraf etti. François Bertrand örneğinde cesetleri yok etme ve parçalama dürtüsü, erotik dürtüden daha az güçlü değildi.
Aynı zamanda, ataların mezarlarına saygı gösterilmesi veya azizlerin kalıntılarına tapınma gibi kültürel olarak yasallaştırılmış uygulamalar, çevresel veya sembolik bir unsur olarak nekrofilik eğilimler de içerir. Son örnekler nekrofiliye yalnızca en geniş, felsefi anlamda atfedilebilir.
Felsefi nekrofili kavramı, hümanist yönelimli psikanalizin temsilcisi Erich Fromm'un yazılarında geliştirildi. "İnsan Yıkıcılığının Anatomisi" adlı kitabında yer alan "Adolf Hitler: Necrophilia'nın Klinik Bir Örneği" adlı makalesinde şu tanımlayıcı tanımı verir: "Karakterolojik anlamda nekrofili, ölü olan her şeye tutkulu bir çekim olarak tanımlanabilir. , çürüyen, çürüyen, sağlıksız. Canlıları cansız hale getirmek, sadece yıkım adına yok etmek tutkudur. Bu, mekanik olan her şeye artan bir ilgidir. Canlı yapıları parçalama arzusu budur. " Nekrofili, ölü, donmuş, çürüyen aşk olarak, Fromm tarafından yaşayan, yaratıcı, gelişen aşk olarak biyofiliye karşı çıkar. Nekrofili hakkındaki bu anlayış, tıbbi-suçlu yaklaşımın sınırlamalarının üstesinden gelmeyi ve bu olgunun analizine çeşitli kültürel ve psikolojik materyalleri dahil etmeyi mümkün kılar. Aynı zamanda, bu kadar geniş bir yorum, kavramın sınırlarının bulanıklaşmasına neden olabilir. Bu nedenle, "nekrofili" teriminin bir yanda gerçek, klinik anlamda ve diğer yanda mecazi, sembolik anlamda kullanımı arasında mümkün olduğunca açık bir ayrım yapılmalıdır. (Her ne kadar bazen bu anlamlar o kadar iç içe geçmiş olsa da, birinin nerede bitip diğerinin nerede başladığını ayırt etmek neredeyse imkansızdır.)
Nekrofili'nin çeşitli tezahürlerini aşağıdaki kriterlere göre değerlendirerek nekrofilik deneyimlerin çeşitliliğini sınıflandırmaya çalışılabilir: "güçlü - zayıf" (sapma veya sapıklık), "saf - karışık" (cesetlere çekicilik). başlı başına, bir yandan ve vampirizm, yamyamlık, koprofaji, nekrosadizm vb. - diğer yandan), "gerçek - sembolik" (cesetlerle cinsel ilişki - geniş anlamda ölüler için özlem).
Wittkop'un romanı öncelikle, içinde, belki de dünya literatüründe ilk kez, "nükleer" biçiminde nekrofilinin ayrıntılı bir tasvirini bulmamız gerçeğiyle dikkate değerdir - kuvvetli, temiz ve gerçek(farklı olmakla birlikte sembolik projeksiyonlar). Samimi günlüğün tür biçimi, yazarın neredeyse klinik ciddiyeti lirik ifadeyle birleştirmesine, nekrofilin ruhunu içeriden - oluşumunda ve nihai bozulmasında - dış değerlendirmelerden ve yüzeysel ahlaktan kaçınarak göstermesine izin verdi.
Romanda anlatılan durum ne kadar tipiktir? Nekrofili'nin son derece nadir bir fenomen olduğu genel olarak kabul edilir. Ancak, bir medya veri tabanında veya İnternette basit bir anahtar kelime araması bu inancı sarsabilir. İşte 2002 yılının birkaç ayı için Rus basınından bir örnek.
11 Nisan 2002 30 yaşındaki bir kadını öldürdüğü şüphesiyle birkaç gün önce gözaltına alınan adam, bir suçtan daha hüküm giydi. 24 yaşındaki Tikhvin (Leningrad bölgesi) sakinini ziyaret ederken, adam talihsiz kadını cinsel ihtiyaçlarını karşılamak için boğdu, ardından cesedi taciz etti.
15 Mart 2002 Perm'in gözaltı merkezinde 23 yaşındaki bir manyak intihar etti ve bunun üzerine beş kadın öldü. 1999-2001 yıllarında Alexander Lobanov tanıdığı kadınlara sokakta neşterle saldırdı ya da eve getirdi ve bıçakla öldürdü. Psikiyatrik muayene, katilin sadizm ve nekrofili eğilimli olduğunu gösterdi. Aralık 2001'de, Perm Bölge Mahkemesi manyağı ömür boyu hapis cezasına çarptırdı. Lobanov, kararın yürürlüğe girmesini beklemeden kendini astı.
15 Mayıs 2002 Omsk Bölge Mahkemesinde, ön soruşturma makamları tarafından cinsel nitelikli şiddet eylemleri, iki cinayet ve kadına saygısızlık da dahil olmak üzere birçok ciddi suçla suçlanan 1983 doğumlu K. Yemelyanov davasının duruşmaları sona erdi. ölülerin cesetleri. Mahkeme, K. Yemelyanov'u katı bir rejim kolonisinde 18 yıl hapis cezasına çarptırdı.
16 Mayıs 2002... Dolgoprudny'de bir nekrofil tutuklandı. Moskova yakınlarındaki Dolgoprudny kasabasındaki Zafer Bayramı, korkunç bir trajedi tarafından gölgelendi. 10 Mayıs akşamı burada 12 yaşındaki bir kız öğrenci vahşice öldürüldü ve tecavüze uğradı. Mükerrir, kız öğrenciyi hastanede fark etti, yolda bir sigara içmesini istedi, sabırla onu takip etti. Garajlarda, boğazından yakalanan kurbanın üzerine atladı. Kız çığlık atmaya başlayınca suçlu onu üç yerinden bıçakladı. Kalbe nişan aldı ama vurmadı ... ve cansız bedene tecavüz etti.
7 Haziran 2002 Aleksin'de bir nekrofil yakalandı. Bir morg görevlisi kadının cesedini taciz etti ve göğüslerini kesti. Madde 244 uyarınca bir ceza davası açıldı - birinci bölüm - ölülerin cesetlerine ve gömülme yerlerine saygısızlık. Azami ceza üç aya kadar tutuklamadır.
22 Haziran 2002 Khmelnitsk: 17 yaşındaki nekrofilik katil tutuklandı. 24 yaşındaki kız arkadaşıyla düğüne gitti ve bir daha geri dönmedi. Kaybolan kişinin çıplak bedeni kısa süre sonra düğünün oynandığı yerel kulübün birkaç metre ilerisindeki çalılıkların arasında bulundu. Uzmanlar, kutlama sırasında kızın boğulduğunu ve ardından tecavüze uğradığını, zaten öldüğünü buldu. Cinayet şüphesiyle gözaltına alınan komşu semt sakini 17 yaşındaki bir kişi, ölen kişiyle tanıştığını inkar etmedi, ancak cinayeti itiraf etmedi. Ancak kendi vücudundaki yaralar ve kıyafetlerindeki izler de dahil olmak üzere reddedilemez kanıtların baskısı altında, sonunda suçunu kabul etti.
Haber manşetlerinin çoğunlukla nekrofilik eylemlerin cinayet veya cesetlerin sadistçe istismarı ile ilişkilendirildiği vakaları vurduğunu unutmayın. "Sessiz" nekrofili belirtileri genellikle kolluk kuvvetlerinin ve gazetecilerin görüş alanının dışında kalır. Nekrofili gizlice hareket etmeyi tercih ettiğinden ve faaliyetlerinin reklamını yapmadığından, çoğu nekrofili eylemi hiçbir şekilde kaydedilmez ve burada güvenilir istatistikler yoktur.
Yine de, nekrofilinin genelleştirilmiş bir portresini çizmeye çalışılabilir. Amerikalı bilim adamları Roseman ve Resnick, 1989'da yayınlanan çalışmalarında, üç tür "gerçek" nekrofili ayırt ediyor: 1) nekrofil cinayet - bir ceset elde etmek amacıyla cinayet; 2) yaygın nekrofili - zaten ölü insanların cesetlerinin cinsel zevk için kullanılması; 3) nekrofil fanteziler - gerçek uygulamaları olmadan nekrofili eylemlerinin sunumu. 122 nekrofili vakasını analiz ettikten sonra, nekrofilinin çoğunun ikinci kategoriye ait olduğunu buldular.
Popüler inanışın aksine, kurbanlarını öldüren bilinen nekrofililerin yaklaşık yarısı eşcinsel olmasına rağmen, çoğu nekrofili heteroseksüeldir. (Parantez içinde, Wittkop'un romanında gösterildiği gibi, arzu nesnesinin cinsiyetinin nekrofili için kayıtsız olduğuna dikkat edin.) Vakaların sadece %60'ına kişilik bozukluğu, %10'una psikoz teşhisi kondu. Nekrofili arasında erkekler baskındır (muhtemelen %90'a kadar), ancak kadınlar bir istisna değildir. Örnekler arasında Adam Parafrey tarafından düzenlenen Apocalyptic Culture'da yayınlanan ünlü bir röportajda, yaklaşık 40 taze erkek kadavra ile seks yaptığını kabul eden Karen Greenlee ve Amerikan Nekrofilik Araştırma ve Eğitim Derneği başkanı Leila Wendell sayılabilir. New Orleans'taki, kendisini nekromantik sanata adamış, kendisine nekrofil bir okültist diyen Westgate Gallery, kuru kalıntıları tercih ediyor ve cesetlerle seks yapmayı Ölüm Meleği Azrael ile iletişim kurmanın bir yolu olarak görüyor.
Nekrofili hastaları arasında en yaygın meslekler, bir şekilde cesetlerle teması içerir. Hastanede hastane görevlisi veya doktor, morg, cenaze evi veya mezarlık çalışanı, din adamı, asker - bunlar nekrofililerin en sık seçtiği veya seçtiği mesleklerdir. Buna kültürel-psikolojik yaklaşımın bakış açısından, nekrofilik potansiyellerin koruma, sınıflandırma, parçalama ve analiz ile ilişkili bir dizi meslekte içkin olduğunu ekleyebiliriz. Sadece bir kasap, anatomist, tahnitçi değil, "nekrofilik" mesleklerin örnekleri olarak da hizmet edebilir, aynı zamanda bir müze işçisi, eski eserlerin bekçisi, edebi bir filolog. (Ancak, tarihsel ve filolojik araştırmalar, en iyi haliyle, nekrofiliye nekromaniye - veya bu kelime Avrupa dillerinde sıklıkla çarpıtıldığı için "zenciliğe" - "gerçeğe işkence etmenin büyülü "siyah sanatı" ile yaklaşmaktadır. ölü bedenleri "dirilterek" ve huzursuz ruhlarını sorgulayarak.) "Nekrofilik meslekler", ölülerin korunmasıyla değil, canlıların manipülasyonuyla çok fazla ilişkili olanları içerir: bir ideolog, bir politikacı, bir "politik stratejist". Bütün bu "siyahlı adamlar" genellikle aynı seçilmişlik duygusuna ve "sıradan ahlaka" karşı (onlar tarafından bir önyargı olarak algılanan) biraz alaycı bir tutuma sahiptir; bunlar kasaplar, patologlar veya mezar kazıcılar gibi. Birincisi yaşayan ruhları manipüle ederken, ikincisi ölü bedenleri manipüle eder. Hem onlar hem de diğerleri dünyayı, kendilerinin tek özne oldukları bir "nesneler dünyası" olarak algılarlar. Cansız nesnelere ilgi duyan ve onları manipüle etmekten zevk alan narsisistik bir özne - bu, nekrofili'nin metafiziksel özünü işleyen bir şekilde belirlenebilir. Wittkop romanının kahramanı, “Gerçekten, bir antikacının mesleği, bir nekrofilin neredeyse ideal bir durumudur” diyor ve neden bahsettiğini biliyor.
Psikanaliz, nekrofili fenomeninin kökenini, çocuk cinselliğinin uyanış koşullarıyla ilişkilendirir; bu, örneğin bir çocuk annesiyle yattığında ve uykuya dalmış bir bedene şehvet duyduğunda, ölü veya hareketsiz bir bedene fiksasyonu ima eder. İlk orgazm bir cesedin yanında veya onu düşünürken gerçekleşir. (Parantez içinde Wittkop'un romanında bu koşulların tek bir durumda birleştiğine ve böylece karşılıklı olarak birbirini güçlendirdiğine dikkat edin. Burada nekrofili gelişiminin motivasyonu tamamen psikanalitiktir.) Transpersonel psikoloji daha da derinlere iner ve psişede nekrofilik eğilimlerin oluşumunu ilişkilendirir. S. Grof'a göre doğum öncesi döneme "üçüncü perinatal matris"). Bununla birlikte, psikologların işaret ettiği en yaygın güdü, kişilerarası ilişkiler alanıyla ilgilidir ve pasif, direnmeyen, reddetmeyen bir ortak bulma arzusundan oluşur. Reddedilme veya terk edilme korkusu, doğal olarak, sevileni bir şekilde elde tutma girişimlerine yol açar. Bu insani, çok insani duygular, belirli koşullar altında, ölü bir nesnenin yaşayan bir özneye tercih edilmesine yol açabilir. Cesedin şuuru ve iradesi yoktur, tamamen sizin elinizde olduğu için benlik saygınızı zedelemeye veya ilişkileri koparmaya muktedir değildir. Ceset, ideal bir sevgi ve sevgi nesnesi olarak ortaya çıkıyor. (Bu durumu, bir insanın giderek bir siborga -doğa, toplum ve teknoloji arasındaki bir arayüze- dönüştüğü modern dünyanın gerçeklerine aktararak, bir cesedin yaşayan bir partner üzerindeki avantajlarının benzer olduğu görülebilir. "sanal gerçekliğin" gerçek dünyaya göre avantajları: tam uyum, mutlak kontrol ve keyfi manipülasyon olasılığı. Hem ceset hem de bilgisayar, dünyayı bir kişinin bir dizi yansımasına dönüştüren bir tür "sihirli kristal" dir. içine bakar, Öteki'ye olan ihtiyacı ortadan kaldırır.Bildiğimiz gibi, bu yansımalarda boğulmak kolaydır.)
İşte oldukça tipik bir hikaye.
Dennis Nielsen Londra'da yaşadı ve kurbanlarıyla barlarda tanıştı. Nielsen'in ayrıntılı biyografisinin yazarı Brian Masters'ın dediği gibi, "şirket için öldürdü". Gençliğinde bile, ölüme karşı erotik bir çekim hissetti. Saatlerce aynanın önünde yattı, ölü numarası yaptı ve kapalı göz kapaklarının arasından ceset görüntüsüne baktı. Pasiflik, güvensizlik onda güçlü bir arzu uyandırdı. Birkaç sevgilisi (Nielsen bir eşcinseldi), fantezilerine dayanan erotik oyunlara katıldı. Ancak, konu kısa sürede daha ciddi bir hal aldı.
Nielsen ilk cinayetini 1978'de işledi. Tam bir sahip olma susuzluğuna kapılarak, neredeyse hiç tanıdık olmayan bir kişiyi bir fularla boğdu ve daha önce bilinmeyen bu zevkten aldı. Bir cesetle orgazm yaşadıktan sonra, bu deneyimi tekrarlamanın yollarını aramaya başladı.
Eylemleri de aynı yolu izledi. Rastgele tanıdıklarını evine davet eder, boğar, cesetleri yıkar, yatağına koyar, genellikle cinsel ilişkiye girer ve sonunda cesetleri parçalara ayırır ve dairesinin farklı yerlerine saklar. Özellikle, çürümeye ve belirli bir koku yaymaya başlamadan önce, yatakta cesetlerle geçirdiği ilk geceyi sevdi. Nielsen, kalkıp gidememelerinden memnundu. Bu, onlar üzerindeki gücünün mutlak olduğu anlamına geliyordu.
Cesetleri yıkadıktan sonra, bazen aynı suda banyo yapar ve sonra onlarla ne yapacağına karar verir: onları yatağa koyar, bir sandalyeye koyar ya da parçalara ayırır ve etrafa saçardı. Bir kasap olarak çalışan Nielsen gerekli deneyimi kazandı: vücutları kolayca parçaladı ve sindirim yoluyla eti kemiklerden ayırdı. Bütün bunlar onun için bir aşk eylemiydi - kurbanlarına sunulan son şey. Bu düşünce ona büyük bir memnuniyet getirdi.
Kalıntıları genellikle tuvalete atardı ve bu da sonunda onu öldürürdü. 1983'te evdeki lağım tıkandığında, soruşturma Nielsen'in dairesine yol açtı ve Nielsen, iki erkek cesedinin parçalanmış kalıntılarının tutulduğu dolabı polise göstermekten çekinmedi. Dolapta başka bir gövde ve birçok kemik bulundu. Nielsen tutuklandı. Beş yılda 15 kişiyi öldürdüğünü, kısmen dairesinden ayrılmak istemediği, yalnızlıktan korktuğu için ve kısmen de sadece hoşlandığı için itiraf etti. Hapishanede otururken cesetleri boyadı ve vücut parçalarını dağıttı.
Benzer bir motif kompleksi - bağlanma, yalnızlık korkusu, alay edilme korkusu (örneğin, iktidarsızlık nedeniyle), sosyal yetersizlik, bir eş üzerinde tam güç arzusu - "ceset severlerin" ezici çoğunluğunda bulunur. Birçok nekrofili, ölen bir anne veya sevgilinin imajına sabitlenme ile karakterizedir. Bazen cesetlerle cinsel ilişkiye yamyamlık eşlik eder (cesetle daha yakından bağlantı kurma arzusu olarak görülebilir - sadece ona nüfuz etmek değil, aynı zamanda onu kendi vücuduna dahil etmek). Her zaman olmasa da bazı durumlarda nekrofili okült fikirlerle ilişkilendirilir. Zihinsel duruma gelince, bazı nekrofili daha sonra deli, diğerleri ise zihinsel olarak sağlıklı ilan edildi.
İşte kısaca birkaç gerçek nekrofili vakası daha.
Albert Hamilton Fish, 1927'de dört yaşındaki Billy Gaffney'i ve bir yıl sonra on bir yaşındaki Grace Buddha'yı öldüren ve yiyen bir serseri, çocuk katili ve yamyamdır. 1930'da serserilik ve "müstehcen mektuplar" göndermekten tutuklandı. Bayan Buddha'ya böyle bir mektupta Fish, kızını nasıl öldürdüğünü ve yediğini ayrıntılı olarak anlattı. Suçunu hatırlamaktan ve başkaları hakkında hayal kurmaktan zevk aldı. Ama belki de son sözüyle annesini teselli etmek istedi: "İstesem de tecavüz etmedim. Bakire öldü." (Daha sonra bir psikiyatriste bunun doğru olmadığını itiraf etti.) Başka bir mektupta Billy Gaffney'nin cesedini nasıl hazırladığını ayrıntılı olarak anlattı. Deli gibi görünmüyordu, ancak birkaç psikiyatrist bu kişinin normal olduğuna inanıyordu - insan eti ve dışkısı yiyen, insan idrarı ve kanı içen, aynı anda cinsel organlarına yirmi yedi iğne batıran, pamuğu ateşe veren bir kişi. anüsüne benzine batırılmış yün, orgazm yaşamak, durmadan dua etmek ve durmadan tekrarlamak: "Ben İsa'yım! Ben İsa'yım!" Fish, 1936'da 66 yaşında Sing Sing Hapishanesi'nde idam edildi.
Elli yaşındaki katip John Reginald Halliday Christie, bir ev arkadaşı olan karısının yanı sıra, cesetleri eski dairesinin zemini altında ve evin yakınındaki bahçede bulunan birkaç rastgele kadını öldürdüğünü itiraf etti. Kadınları ev gazını pompaladığı inhalasyon kutuları ile öldürdüğünü söyledi. Kadınlar öldüğünde, vücutlarına tecavüz etti. Gazete haberinde dediği gibi: "Eski tütün kutularını toplayan bu iğrenç şehvet düşkünü, yaşayan kadınlarla çiftleşemezdi." 1957 yılında yürütülmüştür.
Plainfield, Wisconsin'den uysal bir çiftçi olan Ed Gin, belki de 20. yüzyılın en ünlü nekrofilisidir. En az iki kadını öldürmesine rağmen (her ikisi de görünüşte ölen annesine benziyordu), genellikle mezarlıkta kadın cesetleri çıkardığı için genellikle "sessiz" nekrofili kategorisine giriyor. Gin, 1907'de doğdu ve annesi ve erkek kardeşiyle birlikte bir çiftlikte yaşıyordu. Kardeşi Henry 1944'te öldü (bir versiyona göre, Ed onu vurdu) ve annesi bir yıl sonra öldü. Ed, durmadan zorbalığa uğramasına ve ateşli bir Püriten olarak seksin pislik ve günah olduğunu aşılamasına rağmen annesine çok duygusal olarak bağlıydı. Ed, kısa süre sonra "Korku Evi" ne dönüştüğü devasa bir evle kaldı. Ed, federal yardımlar alırken, en çok ilgilendiği şeyi yapmak için boş zamana sahipti. Ve öncelikle kadın bedeninin anatomisiyle, özellikle de mahrem kısımlarıyla ilgileniyordu. İlk başta, tıp ansiklopedilerini ve anatomi üzerine ders kitaplarını inceleyerek ilgisini tatmin etti. Bilgisinin bir başka kaynağı da ucuz korku romanları ve pornografik dergilerdi. Anatomiye ek olarak, Nazilerin II. Kısa süre sonra teoriden pratiğe geçti ve mezarlıklardaki kadın cesetlerini kazmaya başladı. İlki annesiydi, onu diğerleri izledi. Köyde "İhtiyar Eddie" olarak adlandırılan kişi, cesetleri ustaca incelemeyi ve onların parçalarını evinde kullanmayı öğrendi. Tutuklandığında, 16 Kasım 1957'de kayıp olan Bernice Warden'ın kafası kesilmiş ve içi boşaltılmış cesedine ek olarak, polis onun bekar evinde başka şok edici şeyler buldu. Duvarda bir av kupası gibi asılı duran bir kafa ve onun yanında dokuz adet derili insan yüzü maskesi var. Bir kadının gövdesinden soyulmuş deriden yapılmış bir kilim; insan derisinden yapılmış bir abajur ve içine döşemeli, ayakları kaval kemiğinden yapılmış bir sandalye. İnsan kafataslarından yapılmış iki çorba kasesi ve dört karyola direği. Bir kutu tuzlu kadın burnu ve bir kutu kadın cinsel organıyla dolu. Kadın meme kemeri; bir kadının saç derisini temsil eden uzun siyah saçlı bir peruk ve göğüslü bir yelek, kadın derisinden dikilmiş ve kadın cinsel organlarına takılan dizliklerden oluşan özel bir kostüm. Gin daha sonra, insan derisinden yapılmış bu ve diğer elbiseleri giyerek, dans ederek, evin içinde zıplayarak ve kendi annesi gibi davranarak tarif edilemez bir zevk aldığını itiraf etti. Toplamda, Gin'in evinde yaklaşık 15 kadın cesedinin dağınık kalıntıları bulundu. Buzdolabı insan kalıntılarıyla doluydu ve tabakta Bernice Warden'ın yarısı yenmiş kalbi vardı.
Akıl hastanesinde on yıl geçirdikten sonra Gin yargılandı. Suçlu bulundu, ancak delilik nedeniyle cezai yaptırıma tabi değildi. Örnek bir hasta olarak tanımlandı - mütevazı, uysal ve kibar. Ed Gin, 1984 yılında bir hemşirelik koğuşunda solunum yetmezliğinden öldü.
Bununla birlikte, zaten yaşamı boyunca, Gin ikinci ve çok daha uzun bir yaşam elde etti ve kitle kültürünün arketipi haline geldi. Robert Bloch, Psycho adlı romanında Norman Bates'in ilham kaynağı oldu. 1960'da Alfred Hitchcock bu ucuz "soğutucu"yu bir sinematografi şaheserine dönüştürdü. Bu film, korku türünün gelişiminde yeni bir çağ açtı ve hem sinemada hem de edebiyatta daha sonraki birçok kurgu eserinde manyak görüntülerinin inşasında muazzam bir etkiye sahipti. Orijinal Psycho'yu bir dizi yeniden yapım (1983, 1986, 1990, 1998) ve taklitler izledi. 1967'de, Roddy McDowell'in kahramanın evde yatakta tuttuğu annesinin çürümüş cesediyle sohbet ettiği "O" filmi yayınlandı. 1974'te, Gin / Bates - Jeff Gillen ve Alan Ormsby'nin "Deranged" ve Tob Hooper'ın "The Texas Chainsaw Massacre" imajından ilham alan iki film aynı anda çıktı. Bu iki filmin sonuncusu bağımsız bir klasik haline geldi ve sırayla bir yeniden yapım ve taklit dalgasını ateşledi. Film, Gin'in hikayesini tam anlamıyla yansıtmasa da, insan kalıntılarıyla dolu ürkütücü ev ve kurbanlarını bir kasap kancasına diri diri asan ve yüzüne insan derisi maskesi takan Leatherface adlı karakter, açıkça Plainsfield manyağına gönderme yapıyor. , Hooper'ın çocukken sallandığı hikayeler. Joseph Ellison'ın Bu Eve Girme (1980) filminde, Donnie adında bir karakter annesinin cesedini bir apartman dairesinde tutar. Hayatı boyunca, eğer "kötü davranırsa" elini ateşle yakardı. Dindar bir şekilde yetiştirilmesine sadık kalan Donnie, bir kızı eve getirmekten ve onu canlı canlı kızartmaktan daha iyi bir şey düşünemez. Gein'in insan derisi giyme eğilimi, Thomas Harris'in romanından uyarlanan William Lustig'in Maniac (1980) ve Jonathan Demme'nin The Silence of the Lambs (1991) gibi filmlerinde yansıtılır. Sessizlik'te, "dönüşüm" fikrine takıntılı olan ve kadın derisinden kendi kıyafetlerini diken Buffalo Bill, "yaşlı adam Eddie" ile atadan kalma belirgin bir benzerliğe sahiptir, aslında, sonraki filmlerde bir dizi başka karakter gibi. Hannibal Lector hakkında bir dizi. Son olarak, kendisine doğrudan "jinofil" diyen ve bir tür macaberry manifestosu haline gelen "Necromantic" (1988) ve "Necromantic 2" (1991) gibi filmler çeken Alman yönetmen Jörg Buttgerait'ten bahsetmeden olmaz. nekrofilik sanat. Nekrofili hakkında Psycho'nun doğrudan etkisinden kurtulan tek film Lynn Stopkiewicz'in Kissed (1996) filmidir - belki de filmin hem yazarı hem de kahramanı kadın olduğu için. 2001 yılında, Gin'in biyografisi çekildi (Chuck Parello tarafından yönetilen "Ed Gin").
Bir başka ünlü nekrofil, "Milwaukee yamyam canavarı" olarak bilinen Jeffrey Dahmer, kurbanlarından biri kaçmadan önce 17 kişiyi öldürdü ve polise haber verdi. Hein'de olduğu gibi, ölüm Dahmer için yaşamdan daha fazla anlam ifade ediyordu. Dairesinde yapılan aramada buzdolabında insan kafaları, bağırsaklar, kalpler ve böbrekler bulundu. Polis evin çevresinde kafatasları, kemikler, çürüyen kalıntılar, kanlı bowling oyuncuları ve birkaç sağlam iskelet buldu. Asit deposunda üç ceset bulundu. Buna ek olarak, kloroform şişeleri, bir elektrikli mengene, bir fıçı asit ve formaldehit ile Dahmer'in kurbanlarının ıstırabını yakaladığı çok sayıda Polaroid fotoğrafı bulundu. Kendisini kurbanlarının parçalarıyla çevreledi, onlardan tuhaf yerleştirmeler yaptı, ölülerin yüzlerini kesti ve onlardan maskeler yaptı, kafataslarından bir sunak inşa etmeyi hayal etti. Bir yorumcunun belirttiği gibi, "Uzun vadeli bir plandı, hayatı için tek iddialı plandı." Ölümü yaşama fikrine takıntılı olan Dahmer, kendisine tamamen itaat edecek bir zombi yaratmaya çalıştı. Bunu yapmak için, kurbanı uyuşturucu yardımıyla bilinçsiz bir duruma getirerek kafasına delikler açtı ve oraya asit veya kaynar su enjekte etti. Genelde kurbanlar ölüyordu ama deneklerinden biri bir süre hayatta kalmayı başardı ve sokaklarda yürüdü. Dahmer'in adli psikiyatristi, nekrofilisinin, çocukken arabaların tekerlekleri altında ölen hayvanların cesetlerini gördüğünde yaşadığı cinsel uyarılmadan kaynaklandığını buldu. 1991 yılında Dahmer tutuklandı ve bir yıl sonra idam edildi.
Ancak nekrofili vakalarının sadece Batı'da görüldüğünü düşünmemek gerekir.
Rusya'da, Rostovlu bir öğretmen olan Andrei Chikatilo, 25 yılda en az 57 kişiyi öldürdü ve tecavüz etti (20. yüzyılın manyakları arasında bir dünya rekoru). Kurbanları hem erkek hem de kadındı. Şehvetini tatmin ettikten sonra, genellikle cesetleri parçaladı ve vücutlarının parçalarını yedi. Eğilimlerinin oluşumunun, (bir karısı ve iki çocuğu olmasına rağmen) normal cinsel ilişkiyi zorlaştıran cinsel zayıflık gibi faktörlerin yanı sıra annesinin savaş sırasında yamyamlıkla ilgili hikayelerinden etkilendiğine inanılmaktadır. çocukken duyduğu. Duruşmada, Chikatillo bir deliyi oynadı, ancak aklı başında bulundu ve 1992'de vuruldu.
Başka bir Rus seri manyağı, ölüsever ve yamyam - Mihail Novoselov - altısı Tacikistan'da ve on altısı Rusya'nın çeşitli şehirlerinde olmak üzere en az yirmi iki kişiyi öldürdü ve ölümünden sonra tecavüz etti. Kurbanlarının yaşları 6 ila 50 arasındaydı, aralarında küçük erkek çocuklar ve yaşlı kadınlar da vardı. Sorgulama sırasında Novoselov, müfettişle şunları itiraf etti: "Bir ceset aynı günlük lahana çorbasıdır. Ne kadar çok yalan söyler ve" çürür ", o kadar iyi olur. Bunu neden yaptığı sorulduğunda, "Neden öldürdüm? Kötü niyetten değil. Cinsel yaşam istedim. Ama sadece cesetlerle yapabileceksem ne yapayım?"
Nekrofili her zaman zulümle ilişkilendirilmez. Çoğu durumda, nekrofilik eylemlerde bulunmanın nedeni sevgi ve sevilen birinin kaybıyla yüzleşememektir.
1994 yılında Brezilya'da, Roberto Carlos da Silva'nın Raquel Cristina de Oliveira ile nişanlanmasından birkaç gün sonra, gelin da Silva'nın kullandığı bir motosikletten düşerek öldü. Üç ay sonra da Silva, merhum sevgilisini mezardan çıkardı ve onunla sevişti. Yerel bir haber ajansına, "Çaresizdim ve ona ihtiyacım vardı" dedi.
Bununla birlikte, Wittkop'un romanı sıradan bir suç tarihi değil, içerik olarak korkunç olduğu kadar biçim olarak da parlak bir kurgu eseridir. Ve herhangi bir edebi eser gibi, belirli bir geleneğe yazılabilir.
Tabii ki, nekrofilik motifler literatürde Wittkop'tan bile önce bulunabilir. Bu konuya girmeden, yalnızca de Sade, Poe, Heine ve Baudelaire gibi yazarların eserlerindeki varlıklarına dikkat çekeceğiz (roman metninde bu listeden en azından ilk iki yazara atıfta bulunulmuştur). 19. yüzyılın Rus edebiyatında, örneğin Lermontov ve Gogol gibi yazarlarda nekrofilik eğilimler bulunur. V.V.Rozanov, ikincisini doğrudan bir nekrofil olarak adlandırdı ve kadın güzelliğini yalnızca bir kadın tabuttayken algılayabiliyordu. Oleg Postnov'un Lermontov'dan "Antiquary" hikayesinin kahramanı, kahramanın gerçekten sevilmek için kesinlikle ölmesi gerektiği şekilde arsalar inşa etme eğilimine benzer bir eğilim. "Necrophile" kahramanının adının - Lucien - Lucifer efsanesine gizli bir ima olduğunu değiştirelim. "Necrophilus"un ve Lermontov'un "Demon"unun arketipsel temeli bu nedenle bir ve aynıdır. Romantik makyaj literatürünün (romantizm öncesi ve sonrası dahil) kapsamlı bir analizinin, nekrofilik deneyim yapılarına doğrudan veya dolaylı olarak atıfta bulunan bütün bir görüntü ve fikir katmanını ortaya çıkarabileceği görülüyor. gece, ölüm, mezarlık, mezar kazma, anatomik çalışmalar, yaşayan ölüm, ölü gelin, ölü ile düğün, mezara aşk ve mezar ötesi konuları; zamanın değişimlerine tabi olmayan ve bir sanat eserinde (heykel, portre) veya bir sanat eserinde somutlaşan ideal bir aşk nesnesi (veya ideal bir aşk nesnesi) arayışı temasının yanı sıra ölen bir sevgilinin görüntüsü, - bir kişinin iç dünyasına ve ruhlarının derinliklerine odaklanan edebiyat için çok yaygın nesnelerdir.
Postnov'un hikayesi, "Necrophilus" Wittkop'un doğrudan etkisi altında yazılmıştır. Aslında, ilk satırlardan itibaren hem unvan hem de karakterin mesleği, Postnov tarafından "Necrophil's Diary" ile bağlantılıdır. Ancak burada nekrofili nedenlerinin yorumlanması farklıdır. Wittkop'ta cesetlere yönelik cinsel çekimin kökleri kahramanın çocukluk deneyimlerinde bulunursa, o zaman Postnov'un ölümsever aşırılığı, ilk bakışta, hala yaşayan bir kıza aşık olmaktan başka bir şey tarafından motive edilmez. Ancak kahramanın daha ileri yansımasında, ölü bedenlere (nekrofili) ve eşyalara (antikalar) takıntılı çekiciliğin nedenleri, Reform döneminde başlayan ve günümüze ulaşan manevi ve maddi değerlerin tesviye edilmesinde bulunur. zamanımızda maksimum ifade. Bu durumda, geçmişin cesetleri ve eserleri, zamanımızın kişisel olmayan bedenlerinden ve şeylerinden daha değerli, otantik ve bireyselleştirilmiş fenomenler haline geliyor. Dolayısıyla ikinci fark aşağıdaki gibidir. Wittkop için nekrofili bir tür kültürel ve psikolojik evrensel ise, Postnov bu fenomeni tarihsel olarak açıklamaya meyillidir. Ancak mesele sadece vurguların yerleşiminde; her iki durumda da, doğal ve sosyal, insan tutkusu ve bir kişinin dışındaki koşulların etkileşiminden bahsediyoruz.
Cesetlere ilgi başka bir şekilde motive edilebilir. Örneğin, Andrei Platonov'un (XIX yüzyılın 20-30'larının diğer birçok yazarı gibi, Nikolai Fedorov'un gelecekte ölülerin fiziksel dirilişi hakkındaki öğretisinden büyük ölçüde etkilenen) çalışmasında ceset, genellikle romantik duyguların nesnesi değil, karakterlerinin doğal-bilimsel yöntemlerle çözmeye çalıştığı yaşam bilmecesini kendi içinde gizleyen bir şey. Yuri Mamleev'in cesedi de bir sırdır, ancak bilimsel değil, metafiziktir. Bu "son sırrı" delme yöntemleri genellikle cinseldir. "Ölüm", "ceset" ve benzer anlambilimdeki diğer kelimeler Mamleev için anahtardır. Dolayısıyla, Mamleev'in Wittkop'un "Necrophile" (1966-1968) romanından birkaç yıl önce yazdığı "Cranks" adlı romanında, ölüme ilgi duyan bir dizi karakter galerisinin yanı sıra bir dizi açık nekrofilik sahneyle tanışıyoruz.
Bu arada Fyodor, Lidin'in ölümünü arıyordu; içten içe onun yakın olduğunu hissetti; onu bir köstebek gibi hissederek şiddetli bir ürperti içinde nefesi kesildi; Lidinka'nın çürüyen yüzüne baktı ve ölümle yaşam arasındaki çizgide, öldüğü anı bitirmeye tutundu.
Lidinka hiçbir şey anlamadı; saçma sapan zıplamalarla titriyordu...
- Gayretli, gayretli, Fedinka ... Uç, seninle uç ... Borudan dışarı, - ciyakladı.
Aniden göğsüne bir şey çöktü ve hemen ölmek üzere olduğunu anladı. Dondu, gözleri boşluğun önünde sessiz bir soruyla dondu.
Şimdi içlerinde yalnızca hafif bir cinsel pislik gölgesi titreşiyordu.
Fyodor sonun yakın olduğunu fark etti; Başını biraz geriye atarak, hareketsizce gözlerinin içine bakarak, istenen anın gelişini hızlandırmak için vücudunu ölümcül bir şekilde boğmaya, kalbine bastırmaya başladı. "Ona yardım etmeliyiz, yardım et," diye mırıldandı kendi kendine.
- Okşadı ... Sonsuza kadar, - Lidinka aklının derinliklerinde zayıf bir şekilde patladı.
Ve aniden her şey kayboldu, gözlerinde bir durmuş, korkunç soru dışında: "Benim sorunum ne? .. Ne olacak?" Fedor, bu soruyu, fikrin bu son kalıntısını sıkmaya çalışıyormuş gibi bir çaba sarf etti.
Ve gözlerinin aniden geri döndüğünü ve Lidinka'nın seğirerek, sanki görünmez çiçeklerle saçılmış gibi hassas dudaklarına ulaşan kokuşmuş bir hırıltı çıkardığını gördüm.
O anda Fyodor bitirdi ...
Elbette Mamleev'in Wittkop üzerindeki etkisinden bahsetmeye gerek yok: Mamleev onu hiçbir şekilde okuyamadı; "Çubuklar" ve Mamleev'in diğer eserleri çok sonra Fransızca ve diğer Avrupa dillerine çevrilmeye başlandı. Yaklaşım ve üsluptaki temel fark daha da önemli: Mamleev'in metafizik grotesk ve Wittkop'un aşırı psikolojik gerçekçiliği karşılıklı olarak değiştirilemez.
Wittkop'un doğrudan edebi öncülleri olmadığını iddia etmeye cüret ediyorum. Romanda yer alan nekrofilik "kültürel metinlere" atıfta bulunan imalar ve alıntılar, yazarın ve karakterinin kasten nekrofilik geleneğin bir "ardışık çizgisini" oluşturduğunu göstermektedir. Bununla birlikte, romanın gerçek kaynaklarının başka yerlerde aranması gerektiği anlaşılıyor.
Muhtemelen romanın temelini oluşturan gerçek bir hayat hikayesinin varlığını ispatlayamayız veya çürütemeyiz. KD'nin kim olduğunu, romanın kime ithaf edildiğini ve çeşitli sanatsal tekniklerin yardımıyla romanın metnini oluşturan "ölümsever günlük"ün yazarıyla kim özdeşleştirildiğini bilmiyoruz. Her ikisi de Narcissus'un "yansımasında boğulmuş" olmasına benzetilir; her ikisi de bir yandan metnin gerçek yazarı olan Gabrielle, diğer yandan da anlatıcının şehvetle asılmış olarak takdim ettiği komşusu olan epizodik karakteriyle ilişkilidir.
Biçimsel olarak, roman Poe'nun eserlerine en yakın şeydir ve kesinlikle de Sade değil (her ne kadar Wittkop, röportajlarından birinde ilham kaynağı olarak "120 Days of Sodom" adlı eserine atıfta bulunsa da). Açıklamaların samimiyeti ve dürüstlüğü ile ölü aşıklara karşı hassas tutum, başka bir nekrofilin - vakası bilimsel literatürde ayrıntılı olarak açıklanan Victor Ardisson'un ifadesini hatırlatıyor (bkz., örneğin: R. Villeneuve "Kurtadamlar ve vampirler"). Ardisson'un itirafından bir alıntı yapacağım ve okuyucuyu Wittkop'un romanının metniyle tarzını ve tonunu bağımsız olarak karşılaştırmaya bırakacağım.
Cenazesinden sonraki gün evimde bulduğun kızın cesedini çıkardım. 12 Eylül 1901'de gece yarısından sonra iki iğneyle bir arada tutulan tabutu açtım, sonra cesedi çıkardıktan sonra tabutu kapatıp tekrar toprağa gömdüm. Eve geldiğimde cesedi, bulduğunuz yere, samanın üzerine koydum. Sonra onunla utanç verici davranışlarda bulundum. Onunla ne zaman yatsam, şehvetimi tatmin ediyordum. Bunu hep tek başıma yaptım ve babam bu konularda hiçbir şey bilmiyordu. Mezarlığa gitmek için kuzey duvarına tırmandım ve ayrılmam gerektiğinde de aynısını yaptım. Bir süre önce, daha önce fark ettiğim bir kızın ciddi şekilde hasta olduğunu duydum. Bunu duyduğuma memnun oldum ve kendi kendime onun cesediyle çiftleşeceğime söz verdim. Birkaç gün sabırla beklemek zorunda kaldım. Her gün ve her gece onun hayalini kuruyordum ve bu bana her zaman ereksiyon veriyordu. Öldüğünde, cenazeden sonraki gece cesedini ortaya çıkarmaya karar verdim. Akşam saat sekizde mezarlığa vardım. Cesedi çıkarmam biraz zaman aldı. Onu açığa çıkardıktan sonra onu öpmeye ve okşamaya başladım. Kasıklarında kıl olmadığını ve küçük göğüsleri olduğunu fark ettim. Bu ceset üzerindeki dürtülerimi tatmin ettim ve ardından onu eve götürmeye karar verdim. Beni tehdit eden tehlikeleri düşünmedim. Cesedi sol elimle taşıyarak ve sağ elimle yüzüme bastırarak mezarlıktan ayrıldığımda neredeyse gece yarısıydı. Eve dönüş yolunda yükümü öptüm ve "Seni eve götürüyorum, iyi olacaksın, sana zarar vermeyeceğim" dedim. Neyse ki, kimse benimle tanışmadı. Eve döndüğümde cesedin yanına uzandım ve ona "Seni seviyorum tatlım" dedim. İyi uyudum. Sabah uyandığımda yine şehvetimi tatmin ettim ve ayrılmadan önce ona: "İşe gidiyorum, birazdan döneceğim. Bir şeyler yemek istersen söyle." dedim. Cevap vermedi ve aç olmadığını tahmin ettim. Hatta ona "Susadıysan sana su getiririm" dedim. Çalıştığım gün boyunca bu kızı hayal ettim. Öğlen onu görmeye döndüm ve beni özleyip özlemediğini sordum. Sabah yine yanına geldim. Tutuklanmadan önce bütün gecelerimi onunla geçirdim ve her gece şehvetimi tatmin ettim. Bu süre zarfında başka hiçbir kız ölmedi. Başka bir kız ölseydi onu da eve getirir, ilkinin yanına koyar ve ikisini de okşardım. Ama Ardisson'un "küçük gelini" dediği 13 yaşındaki bir kızın kopmuş kafasını unutmadım. - ÖRNEĞİN.) ve zaman zaman onu öptü.
Tabii ki, Victor Ardisson, antikacı-ölümsever Lucien N.'nin aksine, fakir bir adamdı, eğitimsizdi ve doktorlara göre geri zekalıydı. Ancak, tıpkı Lucien gibi, mezarlıkta kazdığı, yıkadığı, giydirdiği, onlara şefkatle ve sevgiyle davrandığı ve onlardan ayrılma zamanı geldiğinde ağladığı kızları ve kadınları gerçekten seviyordu, çünkü cesetleri değersizleşiyordu.
Gabriel Wittkop'un romanı, dar anlamda oldukça nadir bir sapıklık olarak anlaşılan nekrofili ile ilgili değildir. Her durumda, sadece onunla ilgili değil. Öncelikle bu bir aşk romanı.
"Tabii ki, onu sevdim ... Keşke bu kelimeyi kullanma hakkım olsaydı, nekrofil için, popüler bilincin yanlış imajlarında göründüğü gibi, açıkçası böyle bir hakka sahip değil" diye yazıyor Lucien N. Bu aşk hakkında bir roman, elbette, melankolik - çünkü iyi bir aşk romanı çok komik olamaz - ama genel olarak, sonsuz aşk hakkında, çünkü aşk birçok biçim alır, ancak nekrofilik aşk, sonsuz aşk biçimlerinden birinden başka bir şey değildir. aşk, "diyor Gabriel Wittkop, Le tan de livre dergisine verdiği röportajda.
Bu aşk trajiktir çünkü geçici olmaya mahkumdur. İnsan varoluşunun trajedisi, insanların diğer canlılardan farklı olarak ölüm gerçeğinin farkında olmalarına rağmen, bu bilincin onları ölüme tabi olmaktan kurtarmamasıdır. Sonsuz yaşamı ve sonsuz aşkı arzularlar, ancak bu arzu boşunadır. Cesetler gibi sevdiğimiz canlılar değersizleşir - yaşlanırlar, "bozulurlar" ve ölürler. Aşk biter ve hayat biter ve hiçbir şey sonsuz değildir.
Nekrofili, varlığın niteliklerinin atfedildiği, var olmama tutkusudur. Ya da başka türlü - insan varoluşunun sonluluğuna karşı saçma bir isyan. Ya da başka bir deyişle, insanları tekrar tekrar sonsuz tekrar eden acı döngülerine sokan cehalet durumunun, olduğu gibi gerçekliğin görünmezliğinin bir yansımasıdır. Aynı zamanda kader hakkında, bizden daha yüksek güçler hakkında bir roman. En güçlü iki deneyim arasında çağrışımsal bir bağlantıya yol açan tesadüfi bir tesadüf - ilk, hala çocukluk orgazmı ve eşlik eden ortam (alacakaranlık, mumlar, karanlık) dahil olmak üzere en sevilen ve en yakın (anne) güzel bir ölü kadın imajı. ipekböceği kokusu) - geçmişe gitmek, geleceği önceden belirlemek. Aşk, seks ve bir ceset, kişiliğin yapısını ve kaderini belirleyen tek bir kompleks oluşturur. Ölüsever ancak cesetleri severek kendini bulur: "Farklı bir insan oluyorum, aynı zamanda kendime yabancı ve her zamankinden daha fazla kendime. Kırılgan ve mutsuz olmayı bırakıyorum, kendi varlığımın özü oluyorum, yerine getiriyorum. kaderin mukadder olduğu görev ".
Bizi yönlendiren, kim olacağımızı ve doğamızı takip edersek (ve onu takip etmemek imkansız) neye geleceğimizi belirleyen şey - bu kaderdir. "Bir kişinin kişisel iradesinin ve bilinçli isteklerinin kontrolünün ötesindeki güçlerle çatışması, merhamet veya korku uyandıran üzücü veya felaket sonuçlara yol açması" - trajedinin tanımı budur. "Necrophilia"nın açık sonu yanıltıcı olmamalıdır. Gerçek bir trajedi her zaman ölümle biter.
Sonbahar 2002
Moskova - Londra
- Herodot. Dokuz ciltlik öyküler / Tercüme ve notlar G. A. Stratanovsky. M.: Yok. - ed. merkez "Ladomir"; AS, 1999.
- Grof, S. Beynin Ötesinde: Psikoterapide Doğum, Ölüm ve Aşkınlık / Per. İngilizceden A. Andrianov, L. Zemskoy, E. Smirnova. M., ????.
- Klimova, M. Seviyorum - sevmiyorum, uyu güzelim! (http://users.kaluga.ru/kosmorama/klimova.html)
- Mamleev, Yu. Favoriler. M.: Terra, 1993.
- Mamleev, Yu. Derleme. [RVB] (http://www.rvb.ru/mamleev/contents.htm).
- Merenkov, S.[Ret. filmde:] Nekromantik (1987). (http://www.gothic.ru/cinema/database/nekromantik.htm)
- Postnov O.G. Bozulmaz kalıntılar ve ölü ruhlar: Rusya'da ölüm // Gelenek ve edebi süreç. Novosibirsk, 1999.S. 349-364.
- Roach, T. Bazıları daha soğuk sever // Polar Star. 2000.18 ekim (http://www.zvezda.ru/2000/08/18/necro.shtml)
- Ulybin, V. Slavlardan Sovyet sonrası döneme Rusya'da cenaze törenlerinde ölüm: Tarihsel ve edebi araştırma. SPb. : Kredi Servisi, 1995.
- Fide, M. Suçların kroniği: XIX-XX yüzyılların bilinen suçluları. ve onların korkunç vahşeti / Per. İngilizceden P. V. Melnikova, E. Yu Pavlyuchenko. M.: KRON-PRESS, 1997.
- Freud, Z. Totem ve tabu. M.: AST, 1997.
- Benden.İnsan yıkıcılığının anatomisi. M.: Cumhuriyet. 1994.
- Koç, P. Batı'nın Ölüme Yönelik Tutumları: Ortaçağ'dan Günümüze. Baltimore, MD: Johns Hopkins University Press, 1974.
- Berber, P. Vampirler, Defin ve Ölüm: Folklor ve Gerçeklik. New Haven, CT: Yale University Press, 1988.
- Belliotti, R.İyi seks: Cinsel Etik Üzerine Perspektifler. Lawrence: Kansas Üniversitesi Yayınları, 1993.
- Bortnick, B.Ölümcül Dürtüler. New York: Kensington, 1997.
- Brierre de Boismont, A.J. Remarques medico-legales sur la perversion de l "içgüdü genetiği // La Gazette Medicale de Paris. 1849. S. 555-564.
- Bullough, V.L. Toplumda ve tarihte cinsel farklılıklar. Chicago: Chicago Press Üniversitesi, 1976.
- Burg, B.R. Hastalar ve Ölüler: Krafft-Ebing'den Günümüze Nekrofili Üzerine Psikolojik Teorinin Gelişimi // Davranış Bilimleri Tarihi Dergisi. 1982. Cilt 18, No. 3. S. 242-254.
- İsa, C.Ölüleri Boyamak: Viktorya Dönemi Sanat ve Şiirinde Portre ve Nekrofili Ölüm ve temsil, Kasım 1988).
- Claux, N. Vampir manifestosu // Kıyamet kültürü II. Venedik, CA: Feral House, 2000. S. 443-445.
- Claux, N. Mezar Soygunu (http://www.mansonfamilypicnic.com/graver.htm)
- Dansel, M. Le Sergent Bertrand: Portre d "un necrophile heureux. Paris: Albin Michel, 1991.
- De Gaudenzi, F. Nekropol // G. Wittkop. Le Nekrofil. Paris: La Musardine, 1998. S. 99-158.
- De River, J.P. Cinsel Suçlu. Burbank, CA: Bloat Books, 1949.
- Dijkstra, B. Sapkınlık İdolleri: Fin-de-Siècle Kültüründe Kadınsı Kötülük Fantezileri. New York: Oxford University Press, 1986.
- Downing, L.M. Arzu ve Hareketsizlik: Ondokuzuncu Yüzyıl Fransız Edebiyatında Nekrofili Yerleştirmek. Doktora D. tezi, 1999.
- Elis, H. Erkekte cinsel seçilim. Seks psikolojisi üzerine çalışmalar. New York: Random House, 1937. Cilt. bir.
- Epaulard, A. Vampirizm: Necrophilie, necrosadisme, necrophagie. Lyon: A.Storck, 1901.
- Everett, D.İnsan Canavarlar. New York: Çağdaş Kitaplar, 1993.
- Cinsel hayal gücü: Acker'dan Zola'ya. Londra: Jonathan Cape, 1993.
- Giovannini, F. Necrocultura: Estetica ve kültür della morte nell "immaginario di massa. Roma: Castelvecchi, 1998.
- Graf, E.C. Jose Cadalso'larda Nekrofili ve Materyalist Düşünceler Türkçe Çeviri: Romantizmin Ekonomi Politiğin Endişeli Süslenmesi // İspanyol Kültür Araştırmaları Dergisi. 2001. Cilt 2, Sayı 2. S. 211-230.
- Harrison, B.Ölümsüz Aşk: Ölüme Meydan Okuyan Bir Tutkunun Gerçek Hikayesi. New York: New Horizon Press, 1996.
- Helmers, S. Tabu und Faszination: über die Ambivalenz der Einstellung zu Toten. Berlin: D. Reimer, 1989
- Hennig, J. Morg: Enquête sur le cadavre et ses kullanımları. Paris: Editions Libres-Hallier, 1979.
- Hensley, C. Dudaklarım Çürümeye Karşı Bastı // Kıyamet kültürü II. Venedik, CA: Feral House, 2000. S. 277-287.
- Iverson, K. Dust'a Ölüm. Tucson, AZ: Galen Press Ltd., 1994.
- Cafer, D. La sapıklık sexuelle: fetişizm, teşhircilik, mazoşizm, sadizm, nekrofili, vampirizm, hayvanseverlik. kitap Tıp, 1905.
- Jaffe, P.D. Necrophilia: Love at Last Sight (Avrupa Psikoloji ve Hukuk Derneği'nde sunulan bildiri; Psikoloji ve ceza adaleti, Budapeşte, Ağustos 1995).
- Jantzen, G.M. Nekrofili ve Natality: Dindar Olmak Ne Demektir? // İskoç Dini Araştırmalar Dergisi. 1998. Cilt 19, No. 1. S. 101-122.
- Jentzen, J., G. Palermo, L.T. Johnson, K.C. Ho, K.A. Stormo, J. Teggatz... Yıkıcı Düşmanlık: Jeffrey Dahmer Vakası. Bir Seri Katilin Psikiyatrik ve Adli İncelemesi // Amerikan Adli Tıp Patolojisi Dergisi. 1994. Cilt 15, No. 4, S. 283-294.
- Jones, E. Kabusta. New York: Canlı Yayın, 1951.
- Kral, G.Ölüme sürmek. New York: Zirve, 1993.
- Krafft-Ebing, R. von. Psychopathiasexualis mit besonderer. 14te Aufl. Stuttgart, 1912 (Repr.: München: Matthes & Seitz, 1993).
- Kramer, L. Aşk Ölümünden Sonra: Cinsel Şiddet ve Kültürün Oluşumu. Berkeley: California Üniversitesi Yayınları, 1997
- Lunier, L.J. Medico-legal d "un cas de monomanie içgüdüselini inceleyin: Affaire du sergent Bertrand // Annales Medico-Psychologiques. 1849. T. 2 (1). S. 351-379.
- Ustalar, B. Jeffrey Dahmer'in Tapınağı. Londra: Coronet, 1993.
- Ustalar, R. E. L., E. Lea, A. Edwardes. Tarihte Sapık Suçlar: Antik Çağdan Modern Zamana Evrilen Sadizm, Şehvet-Cinayet ve Nekrofili Kavramları. New York: Julian Press, 1963.
- Morton, J. Pişman Olmayan Nekrofil: Karen Greenlee // Kıyamet kültürü ile bir söyleşi. New York: Amok. 27-34.
- NecroErotica (http: //home.earthlink.net / ~ john30 / public.html / index.htm)
- Newton, M. Seri Katiller Ansiklopedisi. New York: Onay İşareti Kitapları, 2000.
- Nobus, D.Ölü Bedenim Üzerine: Nekrofili Tarihleri ve Kültürleri Üzerine // Uygunsuz İlişkiler: Geleneksel Olmayan, Onaylanmayan ve Yasak. Mahwah, NJ: Lawrence Erlbaum Associates, 2002.171-189. (LEA'nın Kişisel İlişkiler Dizisi).
- Norris, J. Jeffrey Dahmer. New York: Zirve, 1992.
- Ochoa, T.T., C.N. Jones.Ölüleri Kirlemek: Nekrofili ve Kanun // Whittier Hukuk İncelemesi. 1997. Cilt 18, sayı 3.539-578.
- Pirog, J. Korkunç iç gözlem. (http: //home.earthlink.net / ~ john30 / public.html / introspection.htm)
- Pirog, J. Bir gulyabani ile röportaj! (http: //home.earthlink.net / ~ john30 / public.html / nicointerview.htm)
- Pirog, J. Batı kapısı. Azrael Projesi: En kötü türdeki nekrofonlar, nekrodolandırıcılar ve nekrofobikler (http: //home.earthlink.net / ~ john30 / public.html / westgate.htm)
- Ramsland, K. Mezarlık Hikayeleri. New York: HarperCollins, 2001.
- Ramsland, K. Nekrofiller (http://www.crimelibrary.com/criminology2/necrophiles/) Roach, J. Tarih, Bellek, Nekrofili // Performansın Sonları. New York: New York University Press, 1996. S. 23-30.
- Rob "s Necrophilia Phantasy (http://www.burknet.com/robsfantasy/indexa.htm)
- Rosario, V.A. Erotik Hayal Gücü: Sapıklığın Fransız Tarihleri. New York: Oxford University Press, 1997.
- Rosman, J.P., P.J. Resnick. Cesetlere Cinsel Çekicilik: Nekrofili Üzerine Psikiyatrik Bir İnceleme // Amerikan Psikiyatri ve Hukuk Akademisi Bülteni. 1989. Cilt 17, No. 2. S. 153-163.
- Schechter, H. Sapkın: Orijinal "Psiko" Ed Gein'in Şok edici Gerçek Hikayesi. New York: Cep Kitapları, 1989.
- Schwartz, A.E. Yeterince Öldüremeyen Adam: Milwaukee'den Jeffrey Dahmer'ın Gizli Cinayetleri New York: Birch Lane Press, 1992.
- Settineri, S., M.R. Telarico.İntihar Davranışının Predispozan Faktörleri Olarak Nekrofili (İntihar davranışı ve risk faktörleri üzerine sunulan makale. Bologna, Eylül 1990).
- Spoerri, T. Nekrophilie: Strukturanalyse eines Falles. Basel, İsviçre: Karger, 1959.
- Stekel, W., L. Brink. Sadizm ve Mazoşizm: Nefret ve Zulüm Psikolojisi. New York: Canlı Yayın, 1929.
- Theoderich ve Piksel Perisi. Seks Rehberi: Kemik Kafalılar için Nekrofili (http://www.stickykeys.org/sexguides/necro/necro.html)
- Tithecott, R.İnsanlar ve Canavarlar: Jeffrey Dahmer ve Seri Katilin İnşası. Madison: Wisconsin Press Üniversitesi, 1997.
- Von Hentig, H. Der Nekrotrope Mensch: Vom Totenglauben zur morbiden Totennahe. Stuttgart: F. Enke, 1964.
- Westgate Necromantic - Azrail Gateway to the World (http://www.westgatenecromantic.com/)
- Wilkins, R. Yanında Ölüm Kitabı. New York: Kale, 1990.
- Zigaroviç, J.Ölüme Kurmak: Samuel Richardson'ın Clarissa'sındaki Necrophilia // Romanda Çalışmalar. 2000. Cilt 32, No. 2. S. 112-128.
EDEBİYAT:
Anlatmak istediğim hikaye oldukça korkutucu - her durumda, birçok kişiye öyle görünebilir. Her şeyden önce, normal ve kabul edilebilir olarak görmeye alıştığımızın çok ötesinde olan şeylerden bahsedecek. Ve eğer bir psikiyatrın günlük olarak uğraşması gereken bazı fenomenler varsa, herhangi biriniz (elbette çok şartlı olarak, yardım için gelişmiş bir hayal gücünü çağırarak) kendiniz deneyebilir - derler, ama ne olabilir - çoğumuz için kesinlikle tabu olan şeyler var ... Böyle bir uyumu hayal etmeye çalıştığınızda bile sizi titretenler.
Sana uzun süre eziyet etmeyeceğim: nekrofili hakkında konuşacağız. Daha doğrusu, davalarından biri hakkında. İnsanların ezici çoğunluğunun bazı soyut nekrofililere karşı tutumunun kesinlikle olumsuz olduğunu anlıyorsunuz. Ve o kadar ki, Kutsal Engizisyon'un teşhis ve tedavi önlemleri açısından yöntemleri bile, bu tür olaylar için pek çok haksız görünmeyecektir. Ama bu gerçekten bir hastalık. Daha doğrusu, bir insanı canavar olarak gördüğünüz şeye dönüştürebilecek bir takım hastalıklar.
Bu nedenle, büyük psikiyatri kurumlarından birinin adli psikiyatri uzmanları bir kez böyle bir vakayla uğraşmak zorunda kaldı. Komisyona, görünüşte oldukça uzun ve sağlam, yirmi yaşın biraz üzerinde genç bir adam sunuldu - bu kadar uğursuz ya da daha da umut verici bir şekilde ürkütücü bir şey yok. Ailede - akrabalardan herhangi birinin akıl hastası olduğuna dair tek bir doğrudan gösterge değil. Evet, annem boyun çizgisinin arkasına yatmayı severdi, bu yüzden oldukça dindar bir adam olan ve bu tür hilelere karşı hoşgörüsüz olan babasından ayrıldı. Baba, oğlunun çalışmalarının çok böyle olduğundan şikayet ederek çocuğu sert bir şekilde büyüttü - sınıf arkadaşlarıyla sokakta koşmayı ve başka bir şaka yapmayı tercih ediyor.
Dokuz sınıf, bir teknik okul - ve şimdi orduya katılma zamanı. Askeri kayıt ve kayıt ofisindeki sağlık kurulu, pahasına bir şüphe gölgesine bile sahip değil, bu nedenle fiziksel olarak güçlü bir genç adam havadaki birliklere gönderildi. Ve orada sadece zorunlu askerlikten terhise kadar trompet yapmakla kalmıyor, aynı zamanda bir sözleşme kapsamında hizmet etmeye devam ediyor: memleketinde gerçekten iş yok ve burada tam destek ve bir tür maaş damlası var. Evet ve patronlardan şikayet yok, ancak çok az inisiyatif göstermesi, ayrıca son zamanlarda dalgın ve dalgın hale geldi - bu yüzden bu, büyülü bir otoriter pundel tarafından çabucak düzeltilebilir. Görünüşe göre bir kız bile ortaya çıktı, sonra bir tane daha, ama hem kısa bir süre için hem de değerli metal üzerindeki son gravür olmadan - derler ki, bu nadir ağaçkakan orada ve sonra çalındı. Hayır, kızlarla ilgilenmediğinden değil - sadece çok fazla zaman almalarındandı. Ve güç. Ve her birinin görevi olduğunu düşündüğü sinirler, çıkmanın ikinci veya üçüncü haftasında zaten gevşemeye başladı. Ve alınacak beyinler - bu onun için bir yemek ve yerli askeri biriminde yemek yapmaktan mutlu olacak ve hizmet ne kadar fazlaysa, bu bir nedenden dolayı o kadar sık olur. En azından zamanında başka bir tatil geldi, eve gidip rahatlayabilirsiniz.
Sözleşmeli askerin tatilden zamanında dönmediğini anlayan komutan fena halde şaşırdı ve evini aradı: "Seni orada giyen belirsiz eşya nerede?" derler. Evrensel Rus-Alman yön göstergesi ve ana bölüme dönme zamanı. Ast, memnun olacağını, ancak biraz fazla kaldığını ve otoriter kunduz çok kibarsa ve ona önceden nakit para gönderirse, tam orada ve sonra, tıpkı bir süngü gibi. Elbette kurnazdı: Sivil yaşamın özgürlükleri ve genel rahatlığı ruhuna o kadar derinden işlemişti ki, geri dönmeye -aslında, komutana bu konuda bilgi vermeye- niyeti yoktu. Ve sonra adam yemin edecek. Sonra yumruğuyla koyacak, arkasında paslanmayacak.
Babasına ev işlerinde yardım etmeyi bitiren adam, küfürlü ayrılık sözleriyle aynı para ödeneğini bekledi ve istasyonda veda ettikten sonra başkente bir trene bindi. Doğru, asla beyaz taşlı olana ulaşmadı - izleri karıştırma fikri vardı - ve yol boyunca bir yerden ayrıldı.
Ve birkaç hafta sonra, küçük bir kasabada endişe verici bir söylenti vardı: mezarlık huzursuz oldu. Ve bu dünyayı son tarihten çok daha erken terk eden bir kadını gömmeniz gerekiyorsa, daha güçlü bir tabut seçmek daha iyidir. Ya da daha uzakta bir kilise bahçesi. Ve sonra, bilirsiniz, insanlar son zamanlarda farklı tanıştılar: kime ve ölen geline. Zaten aynı mezarlıkta iki vaka var, hayal edebiliyor musunuz?
Ve bu arada adam, bölgeye yerleşiyordu. Soru şu - her şey elinizin altındayken neden para ve iş? Ve ah, kıştan ne kadar uzakta. Yazlıklarda - konserve yiyecekler, yatak takımları ve her türlü faydalı ev eşyaları, mezarlıkta - tatlılar ve votka, özellikle ebeveyn günlerinde. Ve ayrıca - kızlar. Sadece yapmanız gereken: çarmıhta uygun bir fotoğraf bulunan yeni bir mezar bulun, doğum ve ölüm tarihlerini kontrol edin - ve tanışabilirsiniz.
O gün mezarlıkta görevli olan polis ekibi, yalnız bir adama dikkati çekerek mezarları turlamakla meşgul ve sormaya karar verdi - ne yapıyorsun canım dostum? Bizi işe almak ister misiniz? Omzunun üzerinden geri atıyordu - derler ki, bu tamamen mahrem bir mesele ve eğer böyle bir arzu varsa - kendin için kaz ve sonsuza dek mutlu yaşa ... her durumda, ortaklardan biri - ama, omuz askılarına baktığında uyuduğunu fark etti. Ve dürüstçe her şeyi itiraf etti.
Adli psikiyatri komisyonu, ayrıntılı bir çalışma yürüttükten sonra, adamda basit bir şizofreni türü buldu; bu, kendi özel durumunda nekrofil eğilimlerin nedeniydi. Ve mahkemeye adam için zorunlu tedavi vermesini tavsiye etti.
Prognozun ne olacağını önceden söylemek zor: Bir tür şizofreni çerçevesinde bile çok farklı şekillerde ilerleyebilir. Ancak hastalığın bir süreliğine (uzun veya kısa - böyle ortaya çıkar) gerilediği zamanlar vardır. Ve bilinç temizleniyor. Ve hatıra kalır. Ve onun için olan her şeyi hatırlamanın, ancak hareketlerini artık hastalık prizmasıyla değerlendirmemenin nasıl olacağını hayal bile edemiyorum.
Yükleniyor ...